Bu Blogda Ara

30 Aralık 2017 Cumartesi

İNSAN

BU SEFER BAM BAŞKA BİR GÜZELLİK DAHA !

Tadına da doyum olmuyor vallahi...

Yağmurlu günlerde çok yolumuz su gölcükleri ile dolu oluyor. Kaldırımlarda bile yürümek, karşıdan karşıya geçmek büyük bir problem.
Saygın her türlü şoförlerimiz ise başka bir alem: önlerinde bir küçük hendek görseler yavaşlayan, hatta frene basan  bu yaratıklar, yağmurlu günlerde hem de hızlanarak su kayağı yaparcasına kaldırımlara su sıçratmaktan büyük zevk alıyorlar her halde!
Kaldırımlarda yürüyenleri, otobüs duraklarında ve trafik ışıklarında sabırla bekleyen genç,  yaşlı, kadın, erkek,  çocukları düşünün... Ve bir anda üzerlerine sıçrayan pis sular ile sırık sıklam olanları düşünün. El insaf vallahi!


İnsanlığa yakışmayan densizlik, düşüncesizlik ve küstahlıktan başka bir şey olmayan bu davranışlara ceza bile yok, şikayet edecek merci yok... Utanç verici bir durum...


Bu şartlar içinde bu gün kaldırımlarda iki defa fena ıslatıldım, bir de yağmurluğum temizleyiciye götürülecek...

İnsanlık tefessüh etmiş. Yazıklar olsun...


Necdet Kestelli
30 Aralık 2017

DAVRANIŞLAR

Bazen güzelliklerle de karşı karşıya kaldığımızı hatırlayalım:

 1- Bugün İzmir  çok rüzgarlı ve yağmurluydu. Şemsiyeleri tutabilmek bile bir başarıydı.Kaldırımlar dar, zemin engebeli...çarpışmamak işten değil. Karşımdan üç kişi şemsiyeleri havada geliyorlar. Baktım olmayacak, kenara çekildim ve şemsiyemi çok yukarı kaldırdım. Bunu görünce hanımlar durdular ve yanımdan geçerken gülümseyerek teşekkür ettiler... Bingoooo!

 2- Uzakta 50 metre kadar ileriden bir genç bayan geliyor. Telefon elinde ve iki elinle hızlı hızlı bir şeyler yapıyor ve önüne hiç bakmadan yürümeye devam ediyor hızlı hızlı. Mesaj yazıyor her halde dedim kendi kendime. Nasılsa bitirir ve kimseye çarpmadan yoluna devam eder diye  düşünürken birden fark ettim ki neredeyse bana çarpacak. O anda sağa bir hamle yaparak darbeden kurtuldum. Genç bayan da zank diye durdu ve bana dişlerini de gıcırtarak öyle bir bakış attı ki sormayın... Çarpacaktınız demez mi!
Öylece kaldım... Penaltı!


3- yine bu gün karşılaştığım ve hiç tanımadığım insanlarla gülümseyerek selamlaştık. Tombala!

İyi bir Gündü her halde. 2’yi unutun ama yeni seneye böyle girip, böyle devam etsek diyorum...

 Cümlemize iyi seneler!

Necdet Kestelli
29 Aralık 2017

29 Aralık 2017 Cuma

TENIS VE AHLAK

TENIS VE AHLAK
Ahlak,  içerik itibari ile  tutkuyu ve bireysel istekleri yok edip, modern günümüzde pek çok değişikliğe uğramaya yüz tutmuş olmasına rağmen, genel olarak insanlar arasında hiç bir  konuda hiç bir ayırım yapmadan ve herkese karşı DAİMA  iyilik, doğruluk, içtenlik, samimiyet, olgunluk, saygı, sevgi, anlayış, uyum ve nezaket içinde DAVRANMAKTIR.
Ahlak statik değildir, az da olsa değişebilir, gelişebilir.
Ahlak olgusunun özünü bozmadan yapılması gereken ve bizlere düşen görev aşırı uçlar arasında ortayı bulmaktır.
Günümüzde görülen ahlaki uygulamalara karşı yapılan söylem veya eylemler, aslında eski biçimine başkaldırmış yeni bir AHLAKLILIKTAN başka bir şey değildir.

Tenis, özel bir yaşam tarzının bir göstergesi ise, bu yaşam anlayışından kaynaklanan tutum ve davranışların kuralları, teknik veya ahlaki, ister yazılı olsunlar, ister yazısız, tenis’in  özü ve  temel taşlarını oluşturur. Yine unutmayalım ki, dünyada ilk oynanmaya başlandığı günden beri Tenis’te, TENİS’e özel,  uyulması gereken ve günümüzde de bazı vurdum duymazlardan dolayı birazda özlenen bir kaideler, kurallar ve AHLAK kavramı vardır. Genciyle, yaşlısıyla bunlara uyulduğunda Tenis daha’da güzelleşecektir. Ahlak, Spor ve Tenis daima  iç içe olmuştur. Öylede olmalıdır!

Eğer Tenis bugünlere dek yaşadı ve gelişti ise yaşamını kesinlikle bu önemli ve çok gerekli kavramlara borçludur.  Tüm tenis severlerin ve  ve özellikle gençlerimizin bu gerçeği daima hatırlamaları gereklidir.

Tenisin çok temiz, çok efendi, çok şık, çok asil ve çok BEYAZ bir spor olduğunu resimlerden hatırlıyorum: Daha ilk günlerinde tenis düzen ve uyum içinde yapılmaya başlanmış.
İzin alarak servis atışları,
Rakibin hazır olup olmadığının sorulması,
Her yapılan yanlış, hatalı, şanslı veya sert vuruş  sonrası özür dilenmesi,
Daima centilmence hareketler,
Seyircilerin oyun sırasındaki sessizlikleri,
Güzel hareketlerin alkışlanması gibi...

Bunları daha çok uygulanmaya başladığı yer olan WIMBLEDON törenlerinden ve uygulanan ritüellerden anımsıyoruz..
Bunlar da tenis ahlakının birer parçaları değil mi?

Ancak 1985 sonrası nerdeyse bir TENİS PATLAMASI sonunda Çok hızlı bir değişim yaşanıyor. Bu hız adaptasyon ve uyum zorluklarınıda beraberinde getirmeye başlıyor. Çok genç yaşlarda kazanılan şöhret ve servetler . Dolayısıyla kortlardaki hırçınlığı ve renkliliği biraz da hoş görmek lazım diye düşünüyorum.

Bütün bunlara karşılık bu sporun özünde TERBİYESİZLİK yok, seyirci, oyuncu, yöneticiler  KAİDELER DAHİLİNDE her şeye göz yumabiliyorlar, tolerans gösterebiliyorlar ama TERBİYESİZLİĞE asla: örneğin HİNGİS’in Rolland Garros Finalindeki düştüğü durumu ile raket kıran veya fırlatan oyuncular hiç affedilmiyor, seyirciler tarafından  yuhalanıyorlar bile... Ama artık kıpkırmızı tişört giyenlere hiçbir tepki gösterilmiyor, hatta belki  oyunlara renk getirdiği için sevilmeye ve zamana ayak uydurmaya başlanıyor.

Tenis’te en önemli kurallardan biri oyuncuların kort içinde hiçbir şekilde birbirleriyle muhatap olmamalarıdır. Yine örneğin, bir oyuncu hiçbir şekilde izinli veya izinsiz (ayrıca izin istemekte ayıptır, çünkü hakeme karşı aleni bir güvensizlik ve hatta kabalıktır) rakip oyuncunun bulunduğu sahaya giremez. En geçerli kararın hakemin kararı olduğu her kez tarafından kabul edilir ve edilmelidir.

Bunların aşılması ve Tenis’in, herkez tarafından sevilen, efendi, popüler ve ahlaklı bir Spor haline gelebilmesi için, Tenisin Türkiyede gelişmesini görmek için herkesin  her konuda el ele olması gerektiği bir gerçektir.
Yetki insanlara güç vermez, yapılması için görevler verir.


Saygılarımla

Necdet Kestelli
2017'de Güncellendi

TENİS BİR BÜTÜNDÜR

TENİS BİR BÜTÜNDÜR
TENİS’in içinde olanlar, oyuncusuyla, ailesiyle, hakemiyle, topçusuyla, antrenörüyle, monitörüyle, her seviyede yöneticisiyle, akademisyenleri, eğitimcileri, medya mensupları, köşe yazarları, sanal dünyası, tenisin her türlü yönetimi, ticareti ve sanayisi ile ilgili çalışmalar yapanlar ve tabii ki seyircisiyle bir bütündür.
Özellikle de seyircisiyle: Çünkü seyirci güzel mücadeleler seyredip memnun, mutlu ve tatmin olmak ister, heyecan duymak ister, zevk almak ister. Tıpkı kort içinde oynayanlar gibi...
TENİS’in içinde olanlar, kim olursa olsun olaylara ancak ve yalnız kendi gözlüklerinden ve hedefleri doğrultusunda bakarak doğruları zevkle ve/veya yanlış yapılanları, yapılmayanları, tenkit ve tespitlerini her yerde ve her fırsatta  dile getirebiliyorlar, ilgilileri uyarabiliyorlar ve de yapıcı destekleriyle sporlarını yüceltmek isterler.
Bu tenkit ve uyarılar sonunda bazı şeyler elde edilip edilmediği ap ayrı bir konu olsa da TENİS’i, artıları ve eksileri ile daima bu  bütün içinde düşünmek ve değerlendirmek gerekir.

Tabii ki herkesin beklentileri ve önem sıraları farklı olacaktır. Herkes kısa süreli ve mikro açıdan konuları ele alıp eleştirirken, sorumluların da bu yapıcı eleştirilere  uzun vadeli ve makro düzeyde bakmaları, bunları da şeffaf bir şekilde gündeme taşımaları, tartışmaları ve de cevaplamaları, gerekirse de uygulamaları gerekir.

Aksi kutuplar ve neticesinde süregelen karşılıklı  tatminsizlik...

Burada sorunlar kişisel olmaktan çok toplumsaldır. Ayrıca tenis artık bilimsel bir spordur. Dolayısı ile geniş bir işbirliğinin hayata geçirilmesi ve elde edilecek konsensüs şart olmaya başlamıştır.
Konunun kalemleri ve  yorumcuları ile tenis sevdalılarının bireysel, bilimsel, objektif katkılarına ancak  bu açıdan bakılırsa doğru yol bulunur, çoğalma, yayılma ve  gelişme hızlanır.


Kulüpleri, yönetimleri, insanları tatmin etmek, oyuncuları motive etmek, antrenörleri alkışlamak için yapılması beklenen bireysel methiyelerin hiç kimseye, EGO’ları şişirmekten başka her hangi bir  faydası olmayacağı gibi, zararı daha fazla olabilir. Ayrıca hiç kimsenin de memnun edilemeyeceği aşikar... Ucunda, düşman kazanmak ve özellikle de ailelerden fırça yemek kaçınılmaz olur.

Herkes gerçekçi olup, üzerlerine düşen görevleri gereğiyle yerine getirse, olaylara, gelişmelere ve yapılan yapıcı tespit ve eleştiriler ile katkıların global açıdan değerlendirilmesi daha doğru ve yararlı olacağına inanıyorum. Yeter ki iyi niyetlerle yaklaşılsın!


Necdet Kestelli
22 Aralık 2017

YUDUM YUDUM TENİS

BAZI DÜŞÜNCELERİN ZAMANI HİÇ GEÇMİYOR, DEĞİL Mİ?

Yudum yudum Tenis…

İnsanlar, mucizevi varlıklardır: özellikle spor yaparlarken...
Tenis  maçlarında her puandan sonra oyuna yeniden ve en geç 30 saniye içinde  servis atarak devam etmek  gibi özel bir mecburiyet vardır. Ayni şekilde biten her  oyundan sonra yeni bir oyuna daha başlanır. Ta ki maç son buluncaya kadar. Önce set biter, iki set veya fazlasını alan kazanır.

Aslında teniste her puan bir maç için çok önemlidir. Kendine has bir Spor olan Tenis’in her an bu gergin ritmine ayak uydurmak fikren, ruhen ve fiziken büyük mücadele gerektirir:

Konsantrasyonlarını bozmadan  oyuna ve sinirlerine hakim olmaya çalışan;
Oyunu, gidişatı ve kendilerini durmadan kontrol eden;

Dikkatlerini ve  sükunetlerini kaybetmemeye çalışan; 
Güçlerini toparlamak için olağanüstü gayret sarf eden;
Rakiplerini durmadan  tartan;
İyi bir vuruş ile aldıkları puanı  sevinçle fakat abartısız kutlayan;
Ucu ucuna kaybettikleri puanları  hazmedip olgunlukla karşılayan;
En gergin oldukları zamanlar da bile rakiplerine centilmenlikte kusur etmemeye çalışan;
Maç boyunca kortun içinde iyi veya kötü her anı tek başına yaşamak durumunda olan zarif ve ince ruhlu bu sportmenleri izlerken onlara ŞAPKA ÇIKARTMAK gerekir diye düşünüyorum.
Onlarla beraber benzer duyguları hissetmek, tenisi yudum yudum yaşamak gerçekten ve her zaman  müthiş bir olay ve ayrıcalık değil de nedir?

İşte Tenis ve işte size Saf ve Duygusal  Sportmenlik...


Necdet Kestelli- İzmir 

16 Aralık 2017 Cumartesi

ALINTILARDAN

Alıntılardan cımbız ile çektiğimiz bazı notların paylaşılmasının gerekli ve faydalı olacağına inanıyorum: 

Şirketlerin sürdürebilirlik stratejisi yoksa, kurumsal sosyal sorumluluk adı altında yapacakları her türlü çalışmalar hayırseverlikten başka bir şey olmayacaktır. Ayni şekilde bireylerinde zaman zaman yapacakları benzer çalışmalar da farklı bir neticeye ulaşmayacaktır

“...Yapılan çalışmaların hakiki bir sosyal sorumluluk uygulaması olması için,  yaşanabilecek bir dünya bırakmak, doğal kaynakları korumak yanında insan hakları, tüketici hakları, kadınlar, çocuklar, her türlü engelliler, tüm hayvanlar gibi dünyamızda  paylaştığımız her şeye karşı, öncelikli, hakkaniyetli, şeffaf, hesabı verilebilir kurumsal veya bireysel bir sorumluluk duygusu yerleşmiş olmalıdır...”  


16 Aralık 2017
Necdet Kestelli






SÖZLER

Yönetmek, sabırlı davranmaktır, adalettir, hukuk ve sanattır.


Her konuda...
16Aralık 2017

10 Aralık 2017 Pazar

BİLGİ PAYLAŞIMI

SÜPER AY
(Bilgiler paylaştıkça işe yarar)

Aralık ayı başlarında izlenilen  ve astrolog Richard Nolle tarafından 1979 yılında Süper Ay olarak adlandırılan bu oluşum dolunayda ve ayın yörüngesinin  dünyaya en yakın (Perije) olduğu gecelerde görülebilmektedir. 
Bu anlarda Ay normal günlere oranla  % 7 daha büyük  ve % 16 daha parlak gözükmektedir. 
Bir sonraki Süper Ay 1 ve 31 Ocak 2018’de gerçekleşecektir.
Ay ile Dünya arasında ki en yakın mesafe 356 410 km (perije) iken, en uzak mesafe ise (apoje) 406 740 kilometredir. Ayın durumuna göre bu döngü içinde bu mesafe düzenli bir şekilde artar veya azalır. 
Süper Ay gecelerinde  de med - vezir olayları da en üst seviyede gerçekleşir. 
10 Aralık 2017
Necdet Kestelli





6 Aralık 2017 Çarşamba

DÜNYA KENTİ OLMAK

DÜNYA KENTİ OLMA YOLUNDAYIZ!

Nasıl mı?

“Abla ve Ağabey” projesinin gelişmeye meyyal başarılı çalışmaları;
Arıtma tesislerin yayılıp genelleşmeye başlaması,
Betonlaşma; (yeşillendirme çalışmaları yeşillendirmemeler yanında o kadar az kalıyor ki)
Çevre yollarının bitirilmesi;
Çukurlarımız;
Doğal yaşam parkı kurulması;
Eğitimin ücretsiz olduğu söylenen şehir;
EXPO 2015’i almak için çırpınışlar;
Fuarlar kenti olma yolunda gösterilen başarılar;
Fuar alanının şehir dışına taşınması;
Göç;
Hayvanat bahçesinin modernleşip Sasalı'ya taşınması
“Homeros vadisi” projesi (Bornova);
İç hatlar vapurlarının yenilenecek olması;
İstemezükçülerimiz;
Kongreler şehri, turizm merkezi;
METRO hattının uzatılması;
Modern ve Çağdaş bir kentte Kültür ve Sanat hamleleri;
Otobüs filosunun çağdaşlaşıp modernleşmesi;
Otoparklar;
Proje mezarlığı;
Sağlık konusunda atılmış büyük adımlar;
Sosyal belediyecilik uygulamaları;
Sporcu fabrikası spor okulları;
Spor organizasyonlarının aranılan yıldızı olması;
Su problemlerinin asgariye inmesi;
Su tasarrufunda erişilmiş rekor rakamlar;
Tarihin ortaya çıkarılacağı kent;
Trafiği düzeltme çalışmaları;
Yönlendiricilik: Uzundere de midye tesisi;

sayesinde galiba...

Not: konular alfabetik sıraya konmuştur...

2007
Necdet Kestelli

SPOR TESİSİ ZENGİNİ İZMİR

İZMİR: ULUSLARARASI SPOR ARENASI

Malum, “Universiade 2005’”ten sonra İzmir Spor tesisi zengini oldu. Bu sayede de 2006/2007 yılları için değişik spor dallarında 14 uluslar arası yarışma İzmir’e alındı. Bu başarılı girişimlerde İzmir’de Sporun başı olan Sayın Sadıkların katkısı çok büyük olmuştur. Bu başarısından dolayı kendisine tüm İzmir halkının teşekkür etmesi gerektiğini düşünüyorum. Ancak spor bir bütündür. Dünya normlarına uygun tesislerin yanında programlı ulaşım, kaliteli ve ucuz konaklama gibi çok önemli faktörler de bu sayının artmasına veya azalmasına sebep olabilecektir. Çünkü gelen sporcular zengin olmayıp, hala kulüplerinin veya federasyonlarının destekleri ile müsabakalara katılacaklardır. İyi ev sahipliği de, sportif başarı kadar olmasa bile çok etkili olacaktır spor geleceğimiz için...Yoksa bunları da kaçırmamız işten bile değil...

 Evet işte 14 uluslar arası yarışmanın takvimi:

28 Ocak-3 Şubat 2006 - ''Uluslar arası U-17 Ege Kupası''
26-28 Şubat 2006 - Uluslar arası Vehbi Emre Güreş Turnuvası
1-8 Mayıs 2006 – Yıldız/Genç Eskrim Dünya Şampiyonası
Mayıs 2006 - Dünya Üniversiteler Halter Şampiyonası
4-9 Temmuz 2006 - Avrupa Büyükler Eskrim Şampiyonası
14-23 Temmuz 2006 - Avrupa Ümit Erkekler Basketbol Şampiyonası
15-20 Ağustos 2006 - Futbol U-17 Avrupa Şampiyonası
1-4 Kasım 2006 - Dünya Büyükler ve Gençler Karate Şampiyonası
Aralık 2006 - Artistik Jimnastik Balkan Şampiyonası
Mart 2007 - Avrupa Salon Okçuluk Şampiyonası
Mayıs 2007 - Uluslar arası İsmet İraz Tekvando Turnuvası
2007 - Büyükler Halter Şampiyonası
Ağustos 2007 - Genç Bayanlar Avrupa Hentbol Şampiyonası
2006 ve 2007 Kasım - Uluslar arası Ritmik Jimnastik Turnuvası.

Evet, U-17 futbol turnuvası ve de Avrupa Ümitler Basketbol müsabakaları dışında, hepsi kapalı salon turnuvaları olup (büyük salonlarımızın muhakkak kullanılmaları kaydı ile) önemli olmalarına rağmen çokta seyirci çekmeyen, alışık olmadığımız müsabakalar gibi gözükse de,  uluslar arası arenada ismimizi duyurmak için çok yararlı olacaktır. Bilirsiniz, müsabakalar, diğer müsabakalara birer davetiyedir. Kısa sürede bu 14 yarışma, ayni çalışma gerçekleştirilebilirse, belki gelecekte 50 yarışmaya çıkabilecektir.

Asıl mesele ise bu yarışmalara katılacak sporcuların yetiştirilmesi, bu sporcuları yetiştirecek hocaların yetiştirilmesindedir... Tesislerimizi yabancılara kullandırtmak değil...Dolayısı ile bu tesislerin müsabakalardan, müsabakaya kullanılacağına, bu tesislerin bir çok branşta sporcu yetiştirecek, hoca yetiştirecek, antrenör ve monitör yetiştirecek okullara- akademilere dönüştürülmesi gerekir. Bu sayede hem tesisler optimum şekilde kullanılmış olur, hem de yarışmalar sırasında bayrağımızın da göndere çekilmesine vesile olur.

Yoksa biz seyreder ve burnumuzu da çekmeye devam ederiz.
31.7.06

Necdet Kestelli

MEŞHURLAR ve ÜLKEYE GETİRİLERİ

MEŞHURLARIN FESTİVALİ... 12.7.06

Cannes” Film festivali sırasında, yalnız CARLTON otelinde kalan müşterilerin tam 12 günde tükettiklerinin özet listesidir:
300 kg tereyağ
800 kg böcek ve ıstakoz
900 kg balık 
30 ton meyve ve sebze
24.000 yumurta 
72.000 parça ekmek...

Ne festival değil mi?

SPOR OKUL ve KAMPLARI

YAZ KAMPLARI - SPOR OKULLARI - 11 TEMMUZ 2006

Bunların hepsi çok modern ve gerekli girişimler. Okul ve eğitim tesisleri tatil dolayısı ile kapanınca, spor yapmakta olan gençler spordan da uzaklaşmış oluyorlar. Tesislerde tatil süresince boş kalıyor tabiatı ile…Spor artık bir gereksinim, bazılarına göre de ikinci bir meslek – ekmek kapısı…Ayrıca anne ve babalarda, derslerden başlarını kaldıramayan başarılı çocuklarını hiç olmaz ise yaz boyunca sporla tanıştırmak istiyorlar… Onları uzman ellere teslim ederek kişisel ve fiziksel gelişmesine bilimsel bir şekilde katkıda bulunmak istiyorlar…Ve kulüplerinin imkanları yanında, spor okulları veya yaz kampları aramaya başlıyorlar...

Branşın seçimi tabii ki çocuklara, ailelerine kalmış bir şey. Karışılamaz. Ancak hangi branş olursa olsun kampı veya yaz okulunu seçerken bazı dikkat edilmesi gerekenleri hatırlatmak istiyoruz ...

Malum, daha önce katılmış olanlardan bilgi alarak, ve dost tavsiyelerinin ışığı altında bu zor kararı Sizler vereceksiniz.... Çocuklar o kadar kıymetli oluyorlar ki…

*  Çocuklarınız spor yaptığı yerde ve de servisle gidiş gelişlerinde ciddi bir kuruluş tarafından sakatlıklar ve kazalara karşı sigortalı mı?
* Kayıttan sonra, ailenin tüm beyanlarına rağmen, çocuğa ayrıca ciddi bir hastanede ciddi bir
“check up” yaptırılıyor mu?
* Tesislere servis imkanı var mı?
* Çocuklar kaçar kişilik guruplarda eğitim görüyor?
* Başlarında candan birileri sürekli bulunuyor mu?
* Yaş gurubu ayırımı yapılıyor mu?
* Eğitim merkezlerinde sporcular için gerekli kafeterya, aletli jimnastik odası, havalandırma, klima, duş ve dinlenme odası gibi yan tesisler var mı?
* Saha eğitimi dışında spor, sağlık ve beslenme konularında teorik eğitim de veriliyor mu?
* Antrenmanlar sırasında tesiste doktor, sağlık memuru veya fizikoterapist bulunuyor mu?
* Antrenörler spor okulları mezunu veya ilgili federasyonlarca eğitim görmüş, sertifikalı ve tecrübeli antrenörler mi?
* Yönetici, eğitici, ebeveyn ilişkileri ne düzeyde?
* Sporcu takip sistemi var mı?
* Sporculara malzeme desteği ve yönlendirilmesi yapılıyor mu?
* Ebeveynlere sık sık çocuklarının gidişatları hakkında bilgi veriliyor mu?

Liste biraz abartılı gibi gözükse de bu işin ideali bu…Talep edelim ki bu ideal hizmetlere kıymetli çocuklarımız da bir gün kavuşsunlar...çok geç kalmadan...

 

YEŞİL DALGA


YEŞİL DALGA- 12 Temmuz 2006 ve 13. Aralık 2008

İzmir'de iki yolda kurulu bu yeni trafik sistemi. Çok ta faydalı : yeşili yakalayıp standart 60 km hızla giderseniz, önünüzde ve arkanızda ki diğer sürücüler de ayni hızla giderlerse, hiç durmadan sistemin uygulandığı yolun sonunda buluyorsunuz kendinizi. Ne dur – kalk, ne de sinir bozukluğu...

Birincisi Karabağlar Yeşillik caddesinde, çok ta güzel işliyor; diğeri ise Konak-Üçkuyular arasında, ama maalesef ayni methiyeyi burası için yapmak mümkün değil. Çünkü yol üzerinde bir çok yerde yayaların kumanda ettiği trafik lambaları var. Dolayısı ile oradan geçmek isteyen bir yaya, geçit hakkı kazanmak için kumandaya bastığında farkında olmadan Yeşil Dalgayı bozuyor.

Peki bunu yetkililer bilmiyor mu? Belki biraz geç farkına vardık veyahut bir dostumuz tarafından uyarıldık ama neticede aldatıldığımızı sonunda öğrendik. Yöneticilere bu yakışır mı? Bile bile lades...Yöneticilerin görevi hayatı kolaylaştırmak değil mi? Diyeceksiniz ki yayalar nasıl geçsin o zaman. Tabii ki yine düğmeğe basarak geçecekler. Benim derdim onlar değil, halkın aldatılmış olması: Yeşil Dalga var demesinler. İşte bu kadar basit. Eğer Yeşil Dalga var diyorlarsa da, o zaman yayalara bir formül bulsunlar, ama bizleri aptal yerine koymasınlar... Lütfen...

Necdet Kestelli

 

 

3 Aralık 2017 Pazar

PAZAR GÜNÜ DİLEĞİ

Bu gün pazar...

May your troubles be less...
May your blessings be more...
May nothing but happiness come through your door!


Umarım!
Necdet

3Aralık 2017 

2 Aralık 2017 Cumartesi

BİRBİRİ İÇİN YAŞAMAK


AMATÖR YAZARLIĞIM

AMATÖR YAZARLIK

Bu haftaki yazı ile  neredeyse hiç aksatmamış olduğum e 767. haftasını idrak ettiğim, amatörce yaptığım ve yalnız tenis hakkında ki köşe yazarlığım, spor aşığı, tenis tutkunu ve  İzmir’in en eski gazetesinde zamanın Genel Yayın Yönetmeni olduğu dönemde Sevgili Osman Gencer’in daveti üzerine Yeni Asır Gazetesinde başlamıştı.

Daha çok öncelerde, o günlerde yaşamaya çalışan tenis dergilerinde de deneyimlerim olmuştu. Ancak bu farklıydı. Gazeteydi! Çok sevmiştim...
​“Köşe yazarlığı esas mesleği gazetecilik olmayan kişiler için ilginç bir deneyimdir” cümlesini, konusunda üstat ve çeşitli sivil toplum örgütlerinde üyelik ve başkanlıkları süresinde İzmir’e ve İzmir cemiyet hayatına büyük katkılarıyla ün yapmış, kanaat önderi sıfatına çok yakışan sevgili dostum Sıtkı Şükürer in, köşe yazarlığı ile ilgili bir yazısından bilgisi içinde alıntıladım. 

Yabancı  göz olmak kolay değildir. Keskin göz ve iyi bir kulak ister. Görmesi gerekenlerin göremediklerini görmek ister. Özen ve tarafsızlık ister... 
Görüşler, düşünceler, tespitler ve öneriler kayıt altına alınmadığı taktirde unutulduğu, unutulacağı ve kaybolacağı ise malumunuzdur. 

Köşe yazılarınız  istemenize gerek kalmadan bilgisayarınızda, gazetenizde ve hatta sanal dünyada kolayca kayıt altına alınmış olur. İşte bunlar sizin düzenli olarak biriken kazancınız ve de yok olmayacak zenginliğinizdir. 

Bu yazarlık uğraşının diğer faydalı yanları da sizi konularınızla ilgili olarak etrafınızla daha çok ilgilenmeye yönlendirmesi, daha çok okumaya, araştırmaya, dikkate sevk etmesi  ve size yeni alışkanlıklar, yeni sorumluluklar yüklemesidir.

Çok zevkle gerçekleştirmeye devam ettiğim ve giderek konular olarak da çeşitlenen,  başladığımdan beri esnek, köstek yürümeğe çalışan bir “blog” ile de zaman zaman zenginleşen bu hobim her şeyin başında beni mutlu ediyor.  Ben sevileyim veya sevilmeyeyim, yazılarım okunsun veya okunmasın, beğenilsin veya beğenilmesin, yorum alsın veya almasın emin olun hiç önemli değil. Benim için önemli olan bu uğraşımda ki beklentisiz süreklilik... 

77 yaşına adım atmış ve profesyonel işlerini epey azaltmış biri olarak, ömrüm boyunca zamansızlıktan dünya kadar takip etmem gereken özel işlerimi hep,  az veya çok ertelemiş olsam da, yazı yazma faaliyetimi hiç bir zaman aksatmadım.  Umarım artık daha verimli olurum. 

Yazı yazmak, yazmaya çalıştığınız yazıları ve düşüncelerinizi paylaşabilmek hakikaten büyük mutluluk.

​İmkan sağlayan tüm dostlara, takip eden ve değerlendiren kıymetli okurlarıma teşekkür ederim.
İyi ki varsınız!
 
Necdet Kestelli
Aralık 2017

 


29 Kasım 2017 Çarşamba

GÜZEL SÖZLER

Kültürler, ancak kendi zafiyetlerinden çökerler”
Andre Malraux

29 kasım 2017

28 Kasım 2017 Salı

HAYATIMIZIN BÜYÜK BİR KISMI HAREKETTİR


Sporda olduğundan farklı olarak,
Konuşma,
Yürüyüş ve Koşu,
Ayakta durma ve bekleme,
Merdiven çıkma ve inme,
Araba kullanma, vites değiştirme, frene basma,
Bisiklet pedallarını çevirme,
Yemek yeme,
Yıkanma ve duş alma,
Telefonla konuşma,
Mobil telefonda mesaj yazma, bilgisayar, fare ve tablet kullanma,
Başta masa başı çalışması  olmak üzere her türlü çalışma,
Oturma, kalkma eğilme ve uzanmalar gibi çok basit güncel alışkanlıklarımızın tamamı iyi, kötü, doğru, yanlış, doğuştan ve çok tabii olsa da otomatik olarak gerçekleşen hareketler değil midir? 

Bunlara karşılık insanların sabahları yataklarından kalkarken ki yavaşlıkları, uyku sürecinde ki hareket azlığından kaynaklanmıyor mu?   
Hepsi irademiz dışında gerçekleşiyor… Refleksle… Bizler farkında olmadan!

O zaman tüm bu hareketlerin en azından bir kısmını daha kontrollü ve bilinçli olarak yapmaya çalışmamız yaşantımıza faydalı olmazmı?

Düşünelim o zaman...  Belki de ne yapalım diye sorabiliriz kendi kendimize?
Necdet
28.Kasım 2017





  

TENIS’TE KAZANMANIN İNCELİKLERİ

Öncelikle tekniğiniz, duruşunuz, kıyafetiniz, davranışlarınız, tüm hazırlık ve çalışmalarınız, bazı konulara çok özen göstermeniz kaydı ile teniste 
Sizi özlediğiniz başarıya götürecektir. 

Başarıya odaklanmalısınız...
Azim ile, özverili, sürekli, düzenli, bilinçli, yılmadan, yorulmadan, fiziki ve mental olarak çok çalışmalısınız.

Maçlara çıktığınızda ise kesinlikle maça konsantre olarak 
- Strateji uygulamalısınız: 
Mutlaka bir veya karma stratejiniz olmalıdır. Bunlardan en iyisi uygulanabilir ve değiştirilebilir olanıdır. 
Stratejisi olmayan bir oyuncu kaybetmeye mahkumdur.
Çok parametreli ve karmaşık olan tenis oyununu basitleştirebildiğiniz ve oyun çeşitliliğinizi artırabildiğiniz ölçüde başarılı olacaksınız.

- Mücadeleci olmalısınız:
Tenis iyi odaklanmak durumunda olduğunuz  ve daima kontrolünüzde olması gereken bir mücadele oyunudur. Hemen sayı almaya değil oyun planınızı uygulayan,  oyunu domine eden ve mücadeleden kopmayan taraf olmalısınız. 

- Sabırlı olmalısınız:
A) Sabırlıysanız tenis topu oyunda tutma sanatıdır. Rakibinize hata yaptırmak  için sabır gösterebilmelisiniz. 
B) Sabırsızsanız, ki bu zaten oyun stilinize yansıyacaktır, büyük bir konsantrasyon içinde tek toplarla neticeye gidebilmeli ve iyi veya kötü neticesine de kabullenebilmelisiniz.

- Sakin olmalısınız: 
Teniste her zaman yeterince antrenmanlı ve fit olmalısınız. Maçlarda göstereceğiniz  telaş, güvensizlik ve korku hata getirir. Soğukkanlı olun, kendinize güvenin, maç heyecanınızı ve iyi oynayarak kazanma isteğinizi de...
Necdet
28.kasım 2017









24 Kasım 2017 Cuma

TENİS - ÇİFTLERDE BAŞARININ YOLU


TENİS ve ÇİFTLER KATEGORİSİ 
TENİS’TE ÇİFT OYNAMANIN ADABI VE  İNCELİKLERİ 
(Kazanmanın ve dost kalmanın yolları...)

Sevgili Dostlar, ben ne performans oyuncusuyum, ne hocayım, ne de antrenör! Hiç bir kulüple de organik bir bağım yok. 
Kısacık Veteran tenis geçmişimle de kimseye bir şeyler öğretmeye kalkacak kadar da densiz değilim. Sade bir tenis hastasıyım: o kadar!
Ancak çift oynamayı severim ve çift maçlarının yalnız Türkiye’mizde değil tüm dünya da nispeten ikinci sınıf bir kategori olarak görülmesinden ve final maçlarında bile tribünlerin boşalmasından da çok üzüntü duyarım. 

Gören, düşünen, yaşayan ve yazan bir tenis sever olarak senelerdir, çok tenis sever gibi bu konuyu yazılarımda, sanal dünyamızda gündeme taşıdım…
Üzerinde durulması, düşünülmesi gereken her tenis sever için çok önemli bir konu... Bu konuda beni paylaşımlarıyla destekleriyle katkı koyan tenisçi dostlarıma müteşekkirim.


İşte düşüncelerim: Doğrudur, yanlıştır, eksiktir, ütopiktir… Her ne ise. Sanıyorum ki bazı inceliklere riayet edilirse çift  takımlarımızın mağlubiyetleri belki  bitmez  ama en azından azalabilir ve Davis / FED Cup ile  dünya senyörler takım şampiyonlarında  guruplarda ucundan kalıp  çılgınca sevineceğimize, daha çok kazanarak ve gurup atlayarak oyuncularımızı otobüsler üzerinde alkışlarla dolaştırırız...

Tenis ve tenisçinin incelikleri çift oyununda kendini gösterir.
Çift oyunu özel bir zevk, eğlence ve de güzel bir takım oyunudur. Evet, en önemlisi takım oyunu oluşudur zaten. Tek oyunundan daha zor ve çok farklıdır. 
Çok sorumluluk ve özveri ister.  Çift oyununu, bir de ortağınız olduğuna göre, kendi kafanıza göre oynayamazsınız. Takım nasıl kurulursa kurulsun, kiminle kurulursa kurulsun, ortakların oyun içinde her bakımdan EŞİT sorumluluklarla takım olabilmesi  ve ikili arasında ki uyumun sağlanması  gereklidir. 

Çiftte iyi oyuncu, kötü oyuncu yoktur; kazanmak için oluşmuş ve çırpınan bir takım vardır: Fileye takılan toplar, başarısız voleler, smaçlar, auta giden toplar ve nice puan almak için yapılan hatalarla...
Çünkü çift oyunu hızlı bir risk oyunudur. Yapılan hatalar ise risk alıp puan kazanmak için yapılan hatalardır.

Çift takımını,oyunculardan biri, puan aralarında her bir olası durumu konuşarak ama patronluk taslamadan yönetir. İlle de yönetenin daha iyi olan oyuncu olması da gerekmez.  Yönetseniz de, yönetilseniz de kendinizi bildiğiniz kadar, takım arkadaşınızın da oyununu, huylarını, alışkanlıklarını, iyi/kötü, zayıf/güçlü taraflarını, becerilerini, handikaplarını, moral, sinir ve stres durumunu, hassasiyetini çok iyi bilecek ve bunları her an karşılıklı olarak hissedeceksiniz.
Ve bütün bunların bilinci ile, ortağınızı bozacak her türlü davranış ve sitemlerden uzak durup, birbirinizin  destekçisi, sakinleştiricisi ve moral kaynağı olacaksınız.

Aksi taktirde  rakibinizi sevindirmiş, ortağınızı da çökertmiş olursunuz.
Çift oyunu bir anlaşma, tolerans ve centilmenlik oyunudur.
Çift oyunu bir sanattır.
Ancak katiyen küçümsenecek bir tenis kategorisi değildir.

Diğer önemli bir konu da, sizin değil  takımın puan kazanmasıdır. Bunun için  alabildiğiniz ve aldığınız puanlar dışında belki daha da çok ortağınızın puan almasını, topları öldürmesini sağlayabilecek pozisyonlar yaratmanızdır. Ortağınız da ayni şeyi düşünmelidir  tabii ki!

Servisin nereye ve nasıl atılacağı, oyuncuların kortun neresinde duracakları, hangi toplardan sonra fileye gelineceği, ne zaman lop yapılacağı,  ortaya gelen toplara kimin müdahale edeceğinin* önceden bilinmesi çok faydalıdır.
*Kaidesi: bu topa, topa vuranın çaprazındaki oyuncunun müdahale etmesi gerekirmiş -  (bilenler teyit edebilir).
Her şeye rağmen, süratli bir çift oyunu içinde en doğru kararı, ortağını çok iyi tanımış olan oyuncu o an için inisiyatifini kullanarak verecektir.
Bu inisiyatif kötü netice verse bile kızmaya, hele hele öğretmeye kalkmaya ortağın  hakkı yoktur. Netice de hareket iyi bir puan düşünülerek yapılmış, ancak başarı getirmemiştir.
Çift  oyunu zordur, çok ustalik ve tecrübe ister, uzmanlık ister, teklerde etkin  ve hızlı bir servis, etkili “forehand”, sağlam bir “Backhand”  ile çok maç kazanabilirsiniz; ancak çiftler oyununda çok daha fazlası lazım:  takim ruhu, mantal sağlamlık, muhtelif taktik ve stratejiler, çok iyi vole ve file oyunu, saglam refleksler, kortun her yerinde smaç ve muhakkak “topspin lob” kabiliyeti, partnerle uyum  ve tabii çok oynamış olmak şart. Ayrıca elastikiyet, sürat gereklidir. Her türlü vuruş her yerden yapılabilmelidir. Ama hepsinden önce sıkı ve fit bir atlet olmak gerekiyor.
Tabii bu uzmanlığa erişebilmek içinde çok ciddi ve özel olarak çalışılması gerek. Yoksa bir yerlere varmanız mucize olur. 

Her tenis oynayan iyi bir çift oyuncusu olamaz. Teklerde iyi oynayanlarda iyi bir çift oyuncusu olmayabilirler. iki iyi oyuncudan da iyi bir çift takımı çıkmayabilir. 
Lütfen dikkat: Herkesle de çift oynanmaz...

Demek ki iyi bir çift oyuncusu olmak için ayrı ve özel bir eğitim almak gerekir. 

Anlamlı bir örnek: 
Senelerce önce ClubAliBey'de Dünya şampiyonası: 75 + çift bayanlar oynuyor; takım olarak bir örnek giyinmişler; makyajlar yerinde ve her  iki takımda zerafetleriyle ile tenise çok yakışmışlar. 
Bizde seyrediyoruz. Tekrar ediyorum 75 yaş: şaşırmayın sık sık servis vole oynuyorlar ... Hem de çok koşmadan, terlemeden, zarif ve yerini bulan akılcı voleler, yerine giden loblar, bağırış çağırış olmadan otomatik olarak yer değiştirmeler ile... 
Evet çok şey gerekiyor çiftler oyunu için...

Bitirirken  yetişmiş ve dünya oyuncusu olmuş  kadın oyuncularımızı hatırlıyorum,  çok da iyi erkek takımlarımız olmuş. Çiftlerde başarı arıyorsak  bu oyuncularımızdan muhakkak istifade edilmelidir. Ve kazanmak istiyorsak teklerde olduğu gibi çiftler için de çok çalışılmalıdır.
YETER Kİ İSTENSİN...
Tenisle kalın, Çift oyununu sevin ve zül gelse de  çok seyredin. 

Kasım 2017 

Tenis dergisinde yayınlanmıştır. 

GÜZEL SÖZLER

"Başarı, başarısızlığı kabullenmeyenler için doğal bir neticedir..."

22 Kasım 2017 Çarşamba

KARARSIZLIK

Hayatta zaman zaman kararsızlığa düşeriz. “O mu, bu mu?” derken bizim için en kıymetli varlık olan zamanı tüketmiş buluruz kendimizi. 
Hedeflerimizi çok iyi belirlemeliyiz. Hayat kararsızlık içersin de yüzülecek kadar uzun değildir. Bunu unutmamalıyız... Benden hatırlatması. 

20 Kasım 2017 Pazartesi

MÜLTECİ YAŞATMA FONU


United Work kâr amacı olmayan bir kuruluşmuş. 
Hollanda Dış Ticaret Bakanlığı tarafından bir fon sağlamış. Bu fon ile  Türkiye’ye  sığınanların  iş bulmalarına ücretsiz bir sosyal sorumluluk projesi kapsamında yardımcı olacaklarmış. BREH , BREH, BREHHHH...

Yığınla kendi işsiz vatandaşımız varken:

-Mültecileri istemiyoruz.
-Onlara yardımcı olacakları da istemiyoruz. 
-Bu fonu da istemiyoruz. 

Mültecilerin de, mültecileri kendi ülkelerinde görmek istemeyen ve bu fonu verenlere gitmelerini istiyoruz. 
O KADAR!





BİSİKLET KULLANIMI

Bisiklet sevdalısı değerli Bayanlar ve Baylar.

Bisiklet oldum olası güncel hayatın az veya çok içindedir. Eskiden de böyleydi, Halen de böyle... Böyle de olmaya çok hızlı çoğalarak devam edecektir. 
Bisiklet bir yaşam tarzı olup, BİSİKLETİ ile, giyimi ile, havası ile bireysel bir tercihtir. Bunlara pek karışmamak gerekir.

Öncelikle günlük yaşam içinde ki sürekli ve düzenli bisiklet kullanımını, çok zor ve ağır bir spor olan bisiklet sporundan ayrı tutmak şarttır. Yoksa tartışmaların sonu gelmez. 

Bisikletin ilk amacı daima ulaşım ve dolayısıyla uzakları yakın etmek olmuştur. Bugün de böyledir. 

Bisiklet sporu ve gruplaşmalar, gurup oluşturmalar bisiklet sanayiinin bir gereksinimi olarak sonradan ortaya çıkmıştır,  çıkarılmıştır.

Ben ilk çocukluk yıllarımdan beri haşır neşir olsam da asıl tutkum ulaşımdır ve son 32 yılımda da bisikleti ulaşım için kullanıp, uzakları yakın etmekteyim. Zaman kazanmaktayım, otopark derdim yok, özel kıyafete ihtiyacım da olmadığı gibi gerektiğinde takım elbise  ile bile bisiklete binerim. Hem de gıpta edilen bakışlara maruz kalarak... Bu da benim tercihim tabii!

Ama bunun için, bu günlerde çok duyulduğu gibi her gün gidiş dönüş 50 kilometreler yaptığımı sanmayın.  Bu mesafeler terlemeden dolayı özel giysi gerektireceği gibi, işyerlerinde verim düşüklüğüne bile neden olabilir. Benim ki ise, hiç gülmeyin, günde çatlasın 10 km’yi bulmaz bile. Ama sürekliyim. 
Ana sporum ise başkadır.

Fransa turu gibi yarışlar özünde reklam amaçlıdır.

Yeni yeni gurupların etkinlikleri ise, spor olarak yapılıyor gibi ve de  çoğunlukla turistik olsa da asıl amaç bisikletin yeni bir sosyalleşme aracı olarak görülmeye ve yaşanmaya başlanmış olmasıdır. Çok da faydalıdır. Daha kurumsal ve profesyonelce bu oluşumlar güçlenmelidir. Hem de sportif federasyonlardan çok farklı bir şekilde. 

Ben bisikletin şehirlerde ve trafikte saygı görmesini, varlığının herkes tarafından resmen kabul edilmesi gerektiğine inanıyorum. Özel yol olmasa da olur. Trafikte kabul edildiğiniz ve trafik yasak ve şartlarına uyduğunuz taktirde bütün yollar sizindir

Genel olarak yapılacak ve Örneği çok başarılı olan “insanları emniyet kemerine kısa sürede alıştıran kampanya” gibi TV’lerde yapılacak ( veya başka mercilerde) BİSİKLETİ TANIYALIM, BİSİKLETİ SAYALIM, BİSİKLETLİYİ KORUYALIM çalışmaları inanın YÖNETİCİLER DAHİL her kesimi eğitecektir. 
Ve sonunda Avrupa şehirlerinde ki gibi Bisiklet,  trafik içinde ulaşım aracı olarak FİİLEN kabul edilecek VE HUZUR GELECEKTİR. 
Gerisi boş laf...
Bu arada 
Oluşmuş olan gurupların paylaşımları da MUHAKKAK  belediyeler, şöförler, sürücüler, yayalar nezdinde çok uyarıcı, düzeltici  ve de  eğitici olmaktadır. 
Dolayısı ile tek bir amaç olması gereken “bisikletlilerin hayatlarını tehlikeye sokmamak” konusunda mücadeleye el ele ve hep birlikte devam edilmelidir. 
Sağlıklı bisikletli günler dileyerek tüm bisiklet severleri selamlıyorum.

Necdet Kestelli

8 Kasım 2017 Çarşamba

DÜNYA SPORCUSU OLMAK

DÜNYA SPORCUSU OLMAK 

HİÇ KOLAY DEĞİL...
(Çocuklarını dünya sporcusu yapmak isteyenlere...)

Hep istiyoruz sporcularımız başarılı olsun, ülkemizi yurt dışında temsil etsin, milli takımlarımız da  başarılı olsun...
Ama bu arzumuzun gerçekleşmesi için
• Yetenekliyi  bulacaksın, 
• Çok çalıştıracaksın, 
• Fiziksel ve mental gelişmelerini sağlayacaksın, 
• Onları yetiştirecek kalite ve sayıda teknik adamlar bulacaksın, 
• Maddi imkanların, desteklerin elinde hazır olacak ve 
• Onların yurtiçi ve yurtdışında ki müsabakalarını  organize edecek ve tüm lojistik sorunlarını çözeceksin!.

Her bakımdan bu şartların oluşması hiç de kolay değil!
Evet, kolay değil ama hemen de pes etmeyin. Unutmayın, çocuğunuz hem sporcu hem de dünya vatandaşı olacak!


Saygılarımla

Necdet Kestelli 

YAĞMURLARLA BERABER HATIRLATALIM...

Çok geç kalmadan...

Yağmur'u hep sevmişizdir... 
Yağmur berekettir, ferahlatır, içimizi açar, hava temizlenir.
Yağmur afat'a dönüşürse üzer ama o da çok ender olur...
Yağmur tabii ki her yerde olabilir... 
Ancak kaldırımlarda  bile yürürken ayakkabılarınız su içinde yüzerse;
Hele hele zaman'ında yapılmış su geçirgenliği olsun diye plakaların döşendiği kaldırımlarda ilerlemek için akrobasi yapılıyorsa;
Yoldan geçen egoist, düşüncesiz ve en azından saygısız sürücülerin, yayalara hiç dikkat etmeden tam gaz su birikintilerinden geçip size duş yaptırıyorlarsa ( bu konuda en dikkatliler galiba toplu taşıma şöförleri!);
Yolları, kaldırımları, asfalt dökümleri hiç bu işten anlamayan kaba ve vasıfsız işçiler tarafından eğri- böğrü ve hiç bir su birikmesini önlemeyi düşünmeden yapılıyorsa;
Bunların yapılışları sırasında su akıntısı veya meyili için talimat vermeyi bile düşünmeyen ilgili mühendisler bir de üstüne üstlük hiç kontrol yapmıyorlarsa;
Evinize ancak küfrede küfrede sırık sıklam dönersiniz ve başlarsınız şikayetini dile getirmeye...
Ve böylece ev halkına deşarj olur, ilgililere de bu kadarcık sitemle yetinirsiniz. 
Umarım anlayan çıkar...
Yaşanacak şehirimiz insanlarına bu gibi düşüncesiz uygulamalar hiç yakışmadı, hiç de yakışmayacak... 

Saygılarımla 

7 Kasım 2017 Salı

GRAND SLAM TERİMİ


Affınıza sığınarak ek bir bilgi: 

"Grand Slam terimi, aynı zamanda, bir sezon içinde yapılan dört büyük Slam tenis turnuvasının hepsini aynı tenisçinin kazanması durumunu ifade eder.  


5 turnuva veya daha fazla olursa, o zaman bu seri slam serisi olmaktan çıkar...
Böyle biline...

HADİ... TENİSE!

TENİS

Belki en çok ilgi çeken, en çok takip edilen en çok izlenen değil ama bence dünyanın en eski, en güzel sporlarından biri tenis;
Tenis hem aristokrat, hem temiz, hem de efendi sporudur;
7'den 95'e her yaşta her yerde çoluk çocuk ve  ailecek oynanabilecek bir spordur;
Genç yaşlarda başlanır ve ömür boyu bırakılamaz; 
İnsanın tüm hayatına, sosyalleşmesine yön verir; e
Ekonomik olarak hızlı bir şekilde gelişir, geliştirir, eğitir, imrendirir... 
Tabii ayni zamanda çok da zor bir spordur; 
Çok çalışmak ister;
Çok özveri ister;
Çok azim ister...

Var mısınız?

KAYBETMEK-KAZANMAK

KAYBETMEK / KAZANMAK
Kazanma hırsı olmadan başarılı olunmaz. Tamam...

Ancak o  hırs her sporda ve özellikle de sporumuz teniste her  şeyin önüne geçer ve hırsla oyununuzu değiştirmeye veya zorlamaya başlarsanız kontrolünüzü kaybeder ve hatalarınız mağlubiyetinizi hazırlar. 

Geriye düşmeye başladığınızda, 
Kazanamayacağınızı düşündüğünüzde, 
kendinize güveniniz kalmadığında 
maçı zaten kaybedersiniz... 

Gereksiz ve yersiz hırs beyninize giden oksijeni de azalttığından düşünce yetiniz azalır ki, bu da doğru karar vermenizi zorlaştırır. 

Aslında  heba ettiğiniz bir puandan dolayı kendinize kızıp hırslandığınızda yapacağınız tek şey,  üst üste derin nefesler alıp kalp atışlarınızın sayısını düşürMEK  ve sakinleşMEKTİR. Unutmayın!

İş bitti, bundan sonra maçı çeviremem...
Adam zaten çok iyi...
diye düşüneceğinize,  yalnız kolunuzla değil, kafanızı kullanın, mantal olarak yeni bir strateji, değişik  bir taktik yanında yeni, ama farklı  ataklar ile puan almayı düşünün ve yapın, başka riskler alın... Kazanma şansınızı arttırın...

Tenis ve sevgiyle kalın
Saygılarımla
Necdet Kestelli


MEDYA DÜNYASINDA BAŞARILI OLMAK

MEDYA ve BAŞARI
Sanal dünya büyüdükçe, her geçen gün daha çok kullanıldıkça, içeriğinde ki konulara ilgi, beğenme, yorum ve katkı arttıkça herşey  çok değişik, çok yönlü, çok derinlemesine, araştırılarak, sorgulanarak hatta hesap sormacasına ve rahatça daha çok kişi tarafından ışık hızında ve karşılıklı takip ediliyor, okunabiliyor ve de umarım irdeleniyordur.

Bu güzel bir şey. Daha da iyisi  bu durum gazetelere, dergilere, basılı yayın organlarına beklenildiği kadar çok zarar vermemiş olması. Azalıyor bile olsa okunmaya devam ediliyorlar. Ve parmaklarınız gazete sayfalarından boyansa da, dergilerdeki haberler bayatlamış olsa da içeriklerinde ki dosyalar, araştırmalar, yorumlar, köşe yazıları ile yine ilgi odağı ve kalıcı olmayı başarıyorlar.
Başarmalılar da!
Senelerdir gördüğümüz maalesef piyasa koşullarına ayak uyduramayan çeşitli girişim ve denemelerden sonra cesaret, azim ve aşk ile var olup hayatta kalmayı başarabilmiş olanları, az gibi gelse bile  alkışlıyorum

Bu hızlı dünyamızda başarılı olup piyasada var olmak, beğeni ve güveni sağlamak ancak kararlı, yenilikçi, doyurucu, tarafsız, doğrucu ve sürekli olunmasına kesinkes bağlıdır.

Saygılarımla
Necdet Kestelli
7 Kadım 2017


1 Kasım 2017 Çarşamba

İKİ EFSANE

İKİ EFSANE
Federer ve Nadal’dan bahsediyorum tabii!
2017’nin son iki ayı. Son turnuvalar oynanmakta.
31 yaşında ki Nadal seneyi bir numara olarak kapatırken  36 yaşında ki Federer ise hali hazırda dünya 2 numarası. Finallerden sonra sırası değişir mi bilemem ama Sene sonu finallerinde, Londra’da iki dost rakip olarak yine karşı karşıya gelecekler.
İstatistiklere bakarsanız ikisinin rekabetinde Nadal, son beş maçı kaybetmiş olsa da, 38 maçtaki  23 galibiyet ile uzak ara önde...
İkisinin kariyerlerini karşılaştırırsanız da bu gün itibari ile Federer bayağı önde.
Bir numara bitirmek tabii ki çok önemli, ama sene sonu turnuvasında ilk sekiz oyuncu arasında birinci olmakta hiç yabana atılır gibi değil.
Kalın sağlıcakla...
Sevgiler
Necdet Kestelli




25 Ekim 2017 Çarşamba

YAĞMURLAR BAŞLADI...

Sıcak ve kurak bir yazdan sonra yağmurlarla yüzünmüz gülmeye başladı.
Bende serinleyen hava ile TEKRAR Bloguma geeri döndüm. Mutluyum!
Bu sanki arkadaş, dost ve okurlarımla yeniden kucaklaşıp dertleşmeye, sohbete kaldığı yerden devam gibi...
Fark ettim ki BLOG'u da güncelleştirmek gerekecek. Torunla büyüdü, biz yaşlandık ama sağlığımız yerinde, sporumuzu yapabiliyoruz, çalışıyor ve yaşıyoruz. Ne mutlu bize.
Bu arada Tenis Yorumlarım, Bilgi paylaşımlarım, gezilerimden ve hayattan her an çoğalan resimlerimle zenginleştim.
Her şeyin hayırlısı ile yeniden başlıyorum.
Sevgi ve Saygılarmla
Necdet Kestelli