Bu Blogda Ara

28 Ocak 2011 Cuma

TENİS

DEĞMEZ Mİ?

Dün akşam, bir kere daha ayni mutlulukla, yeni bir “Üniversite Kış Oyunları”’ın açılışında, dostluk içinde ama kıyasıya yarışmaya gelmiş gençliğin muhteşem coşkusunu görerek, onlar gibi bende mutlu oldum.

Uzunca düşündüm ve tüm tenis severlerin ana hedeflerinin “Tenisin yayılması ve bu sporu seçen çocukların da en az bu gün bu camia içinde yaşayan tüm tenis severler kadar sağlıklı ve mutlu olmalarını sağlamak” olması gerektiğini kanaat getirdim.

“En azından bir genci daha tenise başlatmak, onun serpildiğini, çocukluğunu doyasıya yaşadığını, başarıya doğru koştuğunu, sonrasında da bunu bir yaşam tarzı olarak devam ettirdiğini görmek büyük bir mutluluk olsa gerek” dedim kendi kendime…

Evet, tenis dünyasına adım atan bu gençlerimiz dünyaya başka gözle bakıp, her şeyin farkında olmaya başlayacak;

Kendisini daha iyi tanıyacak, çalışmadan hiçbir şeyin mümkün olamayacağı bilincine varacak;

Hata yapmaktan korkmamayacak… Gücünü ve beynini kullanarak yarışmayı ve mücadele etmeyi öğrenecek;

İnsanın ve sporun önemini daha iyi anlayacak;

Önyargılarından kurtulacak, en önemlisi sosyalleşerek bu hayatın bir parçası olmaya başlayacak;

Barışa, işbirliğine, düzene, dürüstlüğe ve dostluğa olan inançları artacak…

Hayatı değişecek ve gelişecek…

İyi bir sporcu, iyi bir insan, belki de çok başarılı ve de umarım mutlu olacak…

Bu yola baş koymuş, destek olan ve çırpınan herkese her zaman teşekkür edilmeli… Her seviye de ve her kim olursa olsun…

ÇABAMIZ, DESTEĞİMİZ ve İLGİMİZ öncelikle gençlerimiz için olsun…

28 Ocak 2011
Necdet Kestelli

25 Ocak 2011 Salı

VETERAN OLGUSU

İzmir Tenisini tanıyalım…

Tenis’in İstanbul dan sonra en çok gelişmiş olduğu şehir, pek bilinmiyorsa da İzmir’dir. İzmir’de Tenis, asrın başında hemen İstanbul’un arkasından Levantenlerle başlamıştır. 1924 de ilk tenis federasyonu, Kulüplerden TED ise 1940’ta, ayni yıl Ankara Tenis Kulübü 1941’de ise İzmir Kültürpark Tenis Kulübü kurulmuştur. İzmir, tenis’in duayenleri Jim GİRAUD’ların, Vefa BOROVALI’ların, Hayri ŞEN’lerin, Turan TEZOL’ların, senelerin İzmir şampiyonu Beliğ BELER’lerin, Nazmi BARİ’den sonra uzun yıllar Türk tenis’in senelerce tek şampiyonu Ziya KIPKIZIÖRENLİ’lerin kenti. Bu duayenleri şimdi, pırıl pırıl gençlerimizle, yaşlanmayan Veteranlarımız takip ediyor.

İzmir’liler batının penceresi olmalarına rağmen, biraz içlerine kapanık, fazlaca da mütevazi dirler.

Halbuki 2000 yılında Türkiye Şampiyonu Kulüp: Kültürpark, İzmir’den;

Gençlerde bir çok finalist ve yeni ümitler; büyüklerde Mustafa AZKARA, hep İzmir’den;

Veteranlar da ise birçok kategoride yine İzmir’den çıkmış…

Bu gün, daima örnek aldığımız, ve örnek gösterdiğimiz Veteranlardan söz edeceğiz.

Evet, İzmir’li Veteranlar 1990’larda yapılan BAROMETRE turnuvaları ile Türk veteran tenisini tanımaya, yaş kategorilerini öğrenmeye ve Türkiye çapında kendilerini göstermeye başladılar.

Her kulüpte veteran faaliyetleri, her kulübün kendi anlayışına göre yapılmaktaydı.
1987’de İstanbul’da kurulan VTB’den sonra, VTB’nin küçük kuzeni gibi ve onunla yakın işbirliği içinde çalışacak ETV – Egeli Tenis Veteranları derneğinin İzmir’de çok geniş bir katılımla 1993’te kurulması gereği duyuldu. ETV senelerce Veteranlık olgusunu İzmir’e hatta EGE Bölgesine yayma gayreti içinde çırpındı durdu. ETV bugün Türkiye’de kendine ait kortları ve kulübü olan ilk Veteran Derneğidir.
Veteranlığın önemi, çocukluk ve performans tenisinden sonra çok uzun süre yapılabilecek bir spor olmasından kaynaklanmaktadır. Ve Veteran, maalesef çoğu maymun iştahlı olan gençlere en kolay ve iyi örnek olacak kişidir. Çünkü fırsat buldukça kortlarda onları görürsünüz ve yaşlarının performansıyla müsabaka zevkini almaya devam ettikleri gibi, bu zevki etraflarına tattırırlar.

İzmir, tabiat itibariyla Tenis’e çok elverişli bir kentimizdir: Mevcut Kültürpark, Karşıyaka, Ege Üniversitesi, İZTİK, Göztepe, Buca ve Muhafız gücü yanında Küçük kulüp, Sport International, Atlı Spor, Balçova termal tesisleri (Şimdiki Crea Club), Bostanlı, Çeşme Tenis, Ege Tenis Eğitim Vakfı, ETV- Egeli Tenis Veteran derneği spor kulübü ve UTEM’in 82 civarında kortu ve belediyelerin yaptırdığı ve yönettiği sayısını bilemediğim tenis kortlarıyla çokta fakir sayılmaz. Ancak kapalı kort bakımından çok zayıf: yalnız 8 kort var. 50- 60’lı yıllarda toprak kortlar eylül – mart ayları arasında kapatılırken, bugün talebin artması, bakımın gelişmesi ve modern kortlar ve ışıklandırma sayesinde neredeyse 320 gün, gece gündüz tenis oynanmaktadır.

Tenis sosyal bir yaşam tarzıdır; tenis bir ayrıcalıktır, bu ayrıcalık insan’a kortta, soyunma odasında, cemiyettte mutluluk verir, haz verir; tenis sürekliliktir; tenis canlılıktır, çünkü tenisçi hiç bir yerde YALNIZ kalmaz; tenis yalnız kortlarda oynanmaz, seyredilir, konuşulur, yaşanır, düşünülür ve okunur. Bol tenisli ve mutlu günler dilerim.

İzmir Aralık 2010

Necdet KESTELLİ

13 Ocak 2011 Perşembe

DENETİM

HAKİKİ DENETİM


İster derneklerde, isterse de şirketlerde olsun Denetim Kurulları yapılan tüm çalışmaları, tutulan hesapları kontrol etmeleri, yanlışlık ve eksiklikleri zamanında yönetime bildirmeleri, her şeyin kanunlar çerçevesinde ve onaylanmış bütçe doğrultusunda gerçekleşmesini sağlamak için görevlendirilirler.

İzmir’de ETV Başkan adayı Bülent Bilgiç ve ekibi, bu göreve çok önem verdikleri için Genel Kurulda yapılacak seçimlerde, aday listelerinin içine denetçileri yazmama kararı almışlar.

Bülent Bilgiç’in açık ve net ifadesi şöyle: “Denetçileri bizim seçmememiz gerekir. Bizi denetleyecek kişiler dernek üyelerinin adayları ve onların arasında seçtikleri isimler olmalı… Belki de bizim muhaliflerimizden denetçiler seçilmeli… İşte o zaman hakiki denetim gerçekleşir… Bu yaklaşım en azından derneğimizin şeffaflığını göstereceği için, gizli dedikoduları da ortadan kaldıracak ve güven ortamını sağlayacaktır…”

Bravo Sayın Bilgiç, umarız tatsız sürprizleri ortadan kaldıracak bu yaklaşım, tüm kulüplere sıçrar ve yaygınlaşır.
5 Ocak 2011 

Necdet Kestelli

KULÜPLER

KULÜP OLABİLMEK

Her kulüpte biraz da gizem olmalı! Ki merak uyandırsın…
İçinde olma arzusu yaratsın…
Ağırlığı olmalı ki ilgi çeksin…
İhtişamlı olmalı ki hem ulaşılması, hem de terk edilmesi zor olsun…

Evet, kulüpler özel olmalı, kem gözlerden uzakta ve ulaşması güç…

Huzurlu bir mekan… Dostlarla buluşulan, beraberliklerin pekiştirildiği, ayni kafadan insanlarla birlikte… Her şeyin konuşulabildiği, sıcak, samimi, candan…
Belki de elit… Neden olmasın?

Bu özellikleri yaratabilme görevi, kulüplerin hakiki sahipleri olan üyelerdedir. Yönetim Kurulları, Genel Kurullarda üyeler tarafından çizilen hedefler doğrultusunda hizmet için çalışırlar, üyelerde kurulan düzenleri korur, destek olur ve dostlukların pekiştirilmesine çalışırlar.

Yeter ki üyeler “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demesin, aidiyet hislerini artarak geliştirsin, birlikten nasıl bir güç doğabileceğini, birbirlerine kenetlenerek, kulüplerini koruyarak, yücelterek gösterebilsinler… Fesat, kin, kıskançlık, hırs, yarış ve dedikodudan arınmış olarak… Kulüplerinin sürekliliği ve gücü için…
Ocak 2011
Necdet Kestelli