Bu Blogda Ara

27 Nisan 2008 Pazar

ÜCRETSİZ SPOR OKULLARI

Belediyeler sportif tesisler için yarış yapıyorlar da, sporun eğitimine yeteri kadar önem vermiyorlar sanıyorum. Öncelikle popülist bir yaklaşımla ücretsiz veya çok cüzi bir rakamla kurslar düzenlediklerini söylüyorlar. Güzel bir yaklaşım da, böyle olunca da talep çok oluyor. Aslında görünüm olarak çok güzel, ancak bu kurslar yeteri derecede sevdirici, öğretici ve eğitici oluyor mu acaba?

İşte burada şüphelerim var: birincisi talep artınca bir hocaya düşen öğrenci sayısı çok artıyor, hocanın bir öğrenci için harcadığı süre azalıyor. Dolayısıyla da hocanın verimi düştüğü gibi kurslardan alınan netice de azalıyor. Kaldı ki bir de bu kurslara hakikaten ilgi duyanların yanında “hadi benim evladım da katılsın nasıl olsa bedava” yaklaşımının da tesiri var. Sporuna göre değişmesine rağmen, daha çok bireysel sporlarda bir hocanın en çok 5, bilemediniz 6 talebesi olması gerekir. Bundan fazlası hedefi yanıltır.

Bunun nedeninin önce yeterince hoca olmamasından, ayrıca olanlarında da ücretlerle yeteri kadar motive edilmemelerinden kaynaklandığını sanıyorum. Demek ki neticeye kısa yoldan gitmek için, önce hoca yetiştirecek hocalar bulacağız (burası tüm kulüplerimiz için de geçerli), hocalar yetiştikten sonra da hoca sayısına göre talebe alacağız ve kurslar bedava olmayacak. Ve de tabii ki bu kursların gelirleriyle de hocalarımızın tatmin olmalarını sağlayacağız. Tıpkı yumurta - tavuk misali... 19 Mart 2008

İYİ GÜN DOSTLARI!

İnsanlar, inandıkları ve katkıda bulunmak istedikleri belli amaçlar için gönüllü olarak bir araya gelirler. Statüler hazırlanır, dernekler, vakıflar, birlikler, kulüpler kurulur ve seçilen yönetim hızlı bir şekilde çalışmaya başlar. İlk düşünülen faaliyet ise genelde üye sayısını arttırıp, kuruluşun imkanlarını geliştirmektir. Tabii bu zaman ister, ancak iyi çalışılırsa kısa sürede, başta kıramayan eş dosttan olmak üzere epey yeni üye kaydedilir.

Üye demek maalesef öncelikle aidat, yani para demektir. Aidatınızı ödemeyi geciktirirseniz başka türlü bakılmaya başlanırsınız. Öderken iyi oluyor da, ödeyemeyince mi kötü olunuyor acaba? Evet, bu işler maalesef böyle ve bu gibi olayları her konuda duymaya devam ediyoruz maalesef.

Ödenmiyorsa bir sebebi vardır her halde! Belki bir zor durum, bir hastalık veya başka bir şey, belki de tatminsizlik, aradığını bulamamış olmak gibi. Aslında tabii ki hangisi olursa olsun bu durumların da ilgili yöneticilere beyan edilmesi gerekir. Çünkü çok zaman insanlar bu gibi gelişmeleri açıklamaktan çekinirler. İlgililer de duyumlarla hareket etmeye başlarlar, hem de büyük bir vurdumduymazlıkla maalesef. Nedeni sorulup, varsa üyenin derdine, hiç olmazsa moral yoluyla, derman olmak varken, ödeyemeyen hemen unutulur. Böyle mi olmalıdır gönüllülerin örgütleri, yöneticilikleri? 18 Mart 2008

VAZGEÇİLMEZLİK!

Bilirsiniz, mezarlıklar kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur. Orada yatanlara tabii ki söyleyebilecek bir sözümüz yok. Ancak bu gerçeğe rağmen hala birçok insanın kendini vazgeçilmez olarak görmeye devam edebilmesi şaşırtıcı.

Bu onların her şeyin en iyisini bilmelerinden, aslında ve daha doğrusu bildiklerini zannetmelerinden kaynaklanmaktadır: malum yalnız onlar en çok çalışır; en becerikli, en yetenekli, en bilgili onlardır; onlarsız hiçbir şey olmaz...önce kendi işlerini yapsalar ya...08.04.2008

MORALLER BOZULMAMALI

Moral bozukluğunun ve de suçlamaların devam etmesi kimselere yarar getirmez. Bir an önce bu ataletten kurtulup, yapılmış tecrübesizlileri, edinilmiş tecrübeye çevirerekten ilerisi için çalışmaya ve birliktelik içinde önümüze bakmak tek yolumuz olmalı...Ama “ikinci bir EXPO hayaliyle değil, İzmir’i Akdeniz’in yıldızı yapmak için”, uçuk projelerle değil, gerekli öncelikleri çok iyi tespit ederek...

TECRÜBESİZLİK Mİ?

Başlangıçta, yapılan ilk çalışmalarda bazı hatalar ve tecrübesizlikler olmuş olabilir. Ancak görevliler senelerce canla başla ve gece gündüz çalıştılar. Sağ olsunlar: netice ne olursa olsun onları alkışlamalı ve teşvik etmeliyiz, moral vermeliyiz, hiçbir ayırım yapmadan...

EXPO hepimizindi: herkes çeşitli sebeplerle EXPO’nun İzmir’e alınmasını istiyordu...Bunların arasında İzmir’in gelişmesi, bir Dünya kenti veya Akdeniz’in yıldızı olması gibi çok ulvi düşünceler yanında, uzun vadeli büyük yatırımların çoğalması, işlerin açılması gibi ekonomik beklentiler de vardı. Belki de bunlar ağırlıktaydı. Ancak konusu sağlık olmasına rağmen, maalesef yeteri kadar işlenemedi. Benzer uluslararası girişimlerde önemi çok olan imajımıza yine çok önem verilemedi. Ve nedense, Milano küçümsendi! 08.04.2008

HEP BÖYLEDİR, MAALESEF...

Bir girişim iyi de bitse, kötü de bitse arkasından kolaylıkla söylenecek çok laf bulunur, ahkam kesilir... Evet, EXPO bitti ve yetkili yetkisiz, ilgili ilgisiz, payeli payesiz, fikirleri sorulsa da sorulmasa da kimi insanlar üzüntülerini, kimileri acizane tespit, düşünce ve önerilerini, kimileri ise, sanki bir şeyler yapabileceklermiş gibi, adam yerine konulmadıklarını bas bas bağırarak eteklerinde ki taşları kabaca ve ulu orta dökmeye başladı.

Bu çok seslilik ile bazı gereksiz yaklaşımlar, tabii ki biz İzmirliler olarak bu olaya candan ve samimi yaklaşımımızın asıl göstergesi oldu. İzmirliler diyorum, çünkü İzmirliler dışında gösterilen cüzi ilginin göstermelikten ileri gitmediği fazlasıyla belliydi. Maalesef...

KADIN: GÜZEL BİR GELİŞME

Spor dünyasının dışında, iş dünyamızda da birçok başarılı hanımın, yalnız ülkemizde değil, dış ülkelerde elde ettikleri başarılarını her geçen gün daha fazla duyuyor ve öğreniyorsak, bu gelişmelerden dolayı çok mutlu olmamız gerekir diye düşünüyorum. Her ne kadar ülkemizde başta hükümet olmak üzere, şirket ve de sivil toplum kuruluşlarında hanımların önemli ve yetkili yerlerde bulunması yadırganmaktan öte, istenmiyorsa da, hanımlarımız iş dünyasını dışında da kendilerine yeni yollar yaratarak vitrin ve göstermelik olmaktan kurtularak çok erkeklere rağmen önemli görevler üstlenmeye başladılar.
Ancak mutlu oluyoruz. Yeter ki çoğalıp devam etsinler...

Zaten ERKEKLER “OUT”; KADINLAR “İN” değil mi?
Özellikle televizyonlar büyük bir açılım oldu onlar için. Artık ana haberlerinde, yorumlarla da, yaptıkları özel programlarla da büyük beğeni kazandıkları gibi, bu güne kadar hep erkek meslektaşlarının yaptıkları işlere de el atmaya başladılar. Karizmatik ve vazgeçilmez erkeklerin yerine spor programlarını bile artık onlar yönetiyorlar. Hem de erkeklere taş çıkartarak.

Umarız bu küçük başlangıç sayesinde televizyonlarımız daha seyredilebilir bir hale gelir ve de taşlar yerine oturur. Yeter ki hanımlarda cesur ve sebatkar olsun ve de kendilerini her konuda daha da geliştirsinler...09.04. 2008

HAYAT DEVAM EDECEK

EXPO’yu kazanamadık, ama hayat devam ediyor, devam da edecek zaten, tıpkı bazı önemli projelerinde gündemlerimizde kalmaya devam edeceği gibi...Sonunda ölüm yok ki.

Yalnız “ hiç kimse vazgeçilmez değildir” bilinciyle ve kanımca bu neticeden önemli, ama bir ders çıkarmamız gerekiyor. Uluslararası arenalarda başarılı olabilmek için, kendini beğenmişlik bir kenara bırakılmalı, kişisel çıkarlar ve kurumsal sürtüşmeler tamamen yok edilmeli, asgari müştereklerde birleşme sağlanmalı, olabildiğince çok konuda konsansüs sağlanmalı, her şeye rağmen tek vücut olunmalı, yapılmış olan hatalar kimseleri suçlamadan cesurca tespit edilmeli, buna göre gerekli düzenlemeler ve değişiklikler objektif olarak öngörülüp yapılmalı ve de el ele çalışılmalıdır. Hem de çok aceleye getirmeden...09.04.2008

DEĞİŞMEYEN MARKA:

Cevat’ın Yeri
Cevat, Çeşme’nin şipşirin Dalyan Köyünde büyümüş. Dalyan köy aslında küçük ve dar bir koy: bir sürü irili ufaklı kayık, motor, tek tük teknenin barınağı idi bir zamanlar. Üşenmeden İzmir eski yolundan gelen müşteriler, o zamanlar neredeyse tek mekan olan “Cevat’ın Yeri”ne gider, tahta iskemlelerde eğri büğrü çatal bıçaklar ile hazırlanan servisin yanında nefis yöresel mezeler, çok kaliteli ve bol zeytinyağı ile hazırlanmış salata ve kıvamında ızgara yapılmış tap taze balıklar, kalamar ve ahtapot.

Bugün, etrafında ki tüm ve çok kaliteli, ayni zamanda meşhur balıkçılara rağmen, kardeşlerinin de destekleriyle giderek büyüyerek, modernleşerek ama katiyen kalitesinden taviz vermeden yaz- kış hizmete devam edebiliyor. Umarız ilelebet te devam eder ve “Cevat’ın Yeri” de hep yaşar.
Dalyan’ı balık severlerin uğrak yeri ve marka yapan, camiasına örnek olan Cevat kardeşimizin takdir edilip ödüllendirilmesi gerekir diye düşünüyorum. 11.04.2008

16 Nisan 2008 Çarşamba

ŞIK BARİYERLER

Artık pek bir şıklıkları da kalmadı ama güzel bir başlangıçtı en azından. Önce arabalar kaldırıma çarpmasın ve güzel bir görünüm versin diye büyük büyük kalaslar birinci kordonda ki otopark yerlerinin arkasına konulmuştu. Daha sonra iç caddelere de ayni uygulama yapıldı. Ama tabiat şartları ve insanlarımız arabalarıyla gide gele, bariyerlere çarpa çarpa parçaladılar, yok ettiler o ince düşünceyi. Aslında o düşünce de kullanılması düşünüldüğü yer olarak fazla inceydi ama ne olursa olsun bir yenilik olarak yapıldı ve yakıştı İzmir’e. Artık parçalanmış vaziyette ve cıvataları serbest ortalarda duruyorlar öylece.... Yarattığı tehlike de cabası...Keşke kanaletler, bilmem kaçıncı defa tamir edilirken, bunlar da bir elden geçirilseydi...

Ayni malzemeden bisiklet park yerleri de yapılmıştı, fakat neredeyse hiç kullanılmadan kalasları çürümeğe başladı. Düşünce yine çok güzeldi ama konuldukları yerler yine maalesef iyi seçilmemişti.

İşlevi yerine getirmedikten sonra güzeli ne yapalım değil mi...Hele hele sokağa atacak paramız yokken...
15.04.2008

ARAMAK YETİYOR MU?

ÇÖP KUTUSU!
En basitinden çöp kutularını düşünürsek, arıyoruz da her yerde bulabiliyor muyuz? Hatırlıyorum, gazetelerde okumuştuk...İnciraltı yolu etrafında ki çok fazla çöp kutusundan şikayetler geliyordu sık sık. Neymiş, on metrede bir çöp kutusu konmuşmuş. Sevineceklerine şikayet etmek biraz ayıp olmuyor mu acaba?

Alsancak, Mustabey caddesi, Cumhuriyet bulvarı, Atatürk Bulvarının (birinci kordon) kara tarafında bir tane çöp kutusu bulabilene aşk olsun. Hapşırsanız mendilinizi atacak bir yer bulamazsınız. Bir çağla yeseniz çöpünüzü evinize götürmek durumunda kalırsınız ne yazık ki. Ama ağaç dipleri çöp içindedir. Ne yapsın insanlar, belki çöp kutusu olsa kullanacaklar ama...Yok ki!

Her apartmanın cüssesine göre büyük yeşil plastik çöp kutuları var. Hem de tekerlekli. İnsanların yanan izmaritlerini bile atabildikleri bir ortamda ne yapabilirsiniz korumak için? Az parada değil hani...İçeri koyup çıkarmak, temizliğini sağlamak daha zor olduğu için yağlı paslı her türlü ev atıklarını akşamları çeşit çeşit torbalar halinde sokak başına yığıyor kapıcılar.

Çöpçülerin çöpleri alıyorlar da arkalarından da ayrı adam tutup yerlere akmış yağları temizlemek gerekiyor. Ama kim yapıyor ki! O yüzden her yer leş gibi maalesef. Belki de hak ediyoruz, çünkü bu durumu takana, bu durumlara infial edenlere de pek rastlamıyoruz aslında. Belki bir gün...ama ne zaman?
13 .04.2008