Bu Blogda Ara

25 Temmuz 2008 Cuma

EFSANE OYUNCULARA DOYUM OLUR MU?

EFSANELER VE KORHAN ABAY
Pazar sabahı posta kutuma düşen bir haber beni pek şaşırtmadı. Sevgili Sultanili Korhan Abay kardeşim TED’te ki muhteşem tenis şölenine gereken ilgiyi göstermiyorlar diye sitem ediyordu tenisseverlere. Pek sanmıyorum ama umarım, bu sitem birkaç kişiye de olsa tesir etmiştir. Teşekkürler Korhan...

Aslında yalnız veteran tenisseverlerin değil, genç oyuncularımızın bile, her ne kadar sıcak hava ve yaz tatilleri dolayısı ile boşalmış olan İstanbul’a büyük özveri ve fedakarlıklarla getirilmiş bu tecrübeli ve hakikaten efsane oyuncuları seyretmeleri, onlardan bir şeyler kapmaları gerekirdi diye düşünüyorum. İzmir’den bile sırf onları seyretmeye gidenler olduğuna göre, İstanbul da oturanların da haydi haydi gitmeleri gerekmez miydi? Tabii ki evet...Ancak bizde ki çoğu tenissever (hakiki tenisseverleri tenzih ederim) yalnızca tenis oynamayı, raket sallamayı, kortta gırgır geçmeyi sevdiklerinden, TV’lerde naklen yayınlanması dışında Pioline - Muster ile Ivanisevic – Meligeni arasında oynanan unutulmaz maçları izlemek için kendilerini pek zora sokmuyorlar anlaşılan. Temmuz 2008

BAŞARININ YOLU

TENİS’TE BAŞARI İÇİN
1.Zihinsel güç, inanç, savaşçılık.
2.Teknik kabiliyet.
3.Hız ve
4.Dayanıklılık
En önemli dört olmazsa olmazdır. Kulağınızda bulunsun.

İster performans olsun, ister mucize, her sporda başarıya saha kenarından değil, tam sahanın içinde varılır, orada kendileri ile baş başa kalmış mücadele eden oyuncular tarafından...Gerisi neredeyse boştur...Temmuz 2008

SPOR: ZOR SANAT!

SAHADA TEK BAŞINA
İster ekip müsabakası, isterse bireysel müsabakalar olsun, oyuncular saha içinde daima tek başlarına, ya da ekip arkadaşları ile baş başa mücadele ederler. Nadal’ı düşünün: ekibi tribünlerde…Yalnız “vamos” demekle bu neticeye varılabilir mi? Hiç sanmıyorum! Federer ise yalnız: antrenman arkadaşları var ama koçu bile yok. Aslında ne fark eder ki? O da Nadal gibi ister arkadaşları, ister taraflarının motivasyonu olsun kortta yalnız, yapayanlız…Topa vuran da O, servisi atan da, inanılmaz deparlar atan da yine O, harikalar yaratanda…

Avrupa Futbol şampiyonasında takımımızın gerçekleştirdiği mucizelerin bu ikilinin gerçekleştirdiği performanstan ne farkı var? Daha doğrusu farkı var mı acaba? Saha kenarında karizmayla, homurdanışla, el kol hareketleriyle takımın yönetildiğini farz etmek biraz saflık olmuyor mu? Bu kişilerin olsa olsa neticeye, o da takımda ki değişikliklere karar verebildikleri için % 5 bir katkıları oluyorsa ne ala değil mi?

İster performans olsun, ister mucize, başarıya saha kenarından değil, ancak tam sahanın içinde varılır…Orada kendileri ile baş başa kalmış mücadele eden oyuncular tarafından. 16 Temmuz 08

KUTLAMALAR ve BEKLENTİLER

Kültürpark Tenis Kulübünü kutluyorum...

Tabii bu kararı verebilen yönetimi, özellikle de Türkiye Tenis Federasyonu (TTF) 1. Lig Play Off müsabakalarında kaybetmiş olsalar da iyi mücadele vermiş olan gençlerimizi candan kutluyorum.
Neden mi kutluyorum? Senelerdir özlemini çektiğimiz, hiç transfer yapmadan, geçici ithal oyuncu kullanmadan, kendi ÖZ oyuncularıyla, bizlerin çocuklarıyla, evlatlarımızla, gençlerimizle müsabakalara çıktıkları için. Alınan neticeler hiç önemli değil.
Birinci olunmuş, sonuncu olunmuş konu bile edilmez. Edilmemeli! Önemli olan bizim çocuklarımızın sportmence mücadele edip, kulüplerini efendilikleriyle temsil edebilmeleri değil mi?
Kazanacakları günlerde gelecektir elbette...

TED kulübü hem erkeklerde, hem de bayanlarda hiç maç kaybetmeden birincilikleri almış. TED’i de ayrıca istikrarı, motivasyonu ve de başarısından dolayı kutlamak gerekir. Türkiye’nin en eski ve en güçlü kulübü olarak, yabancı ithal oyuncuları olmadan da bu neticeye ulaşabilecek durumda zaten. Bir hayalim var: ve diyorum ki keşke tüm takımlar ithal ve transfer oyuncu kullanmadan liglere katılabilse, ithal tenisçileriyle de hem yeni yeni antrenörler, hem de öz gençlerini yetiştirebilse ve de onları dünya kortlarına gönderebilseler...Ne dersiniz olmaz mı? Kaldı ki artık bireysel sporumuz teniste ne ülke şampiyonluğu, ne de lig gibi takım şampiyonluğu gibi unvanların bir önemi kalmadı. Tek önemli ve cazip olan uluslar arası müsabakalar...Ve tabii orada alınan puanlar...

23 Temmuz 2008
Necdet Kestelli

OLİMPİYATLAR ve TENİS

OLİMPİYAT OYUNLARI YAKLAŞIRKEN

TENİS, PEKİN 2008 OLİMPİYADI ve BİZ
1896 yılından (bayanlar 1900) çıkarıldığı 1924 yılına kadar olimpiyat oyunları içinde yer alan tenis sporu, 60 yıl aradan sonra 1984 yılında gösteri sporu olarak ve 1988 yılında ise Seul olimpiyatlarında resmen ve tekrar olimpiyat oyunları içine alınmıştır. Bu günlerde de tenis dünyasında ki ATP ve WTA düzeninin tabii takvimi içinde yer almaktadır. Engelli tenisçilerin müsabakalara başlaması ise 1992 yılında Barcelona’da gerçekleşebilmiştir.

İlk olimpiyat madalyasını erkeklerde Irlandalı John Boland, Yunanlı Dionysios Kasdaglis’i yenerek kazanmış, bayanlarda ise ilk şampiyon İngiliz Charlotte Cooper olmuştur. 2004 yılında yapılan Atina olimpiyatlarıyla da dünyanın önde gelen sporcularının katıldığı ciddi bir disiplin haline gelmiştir.

Tenis müsabakaları Olimpiyatlarda, Grand Slam’lerde olduğu gibi 7 maçta değil, en çok 6 maçta neticelenmektedir. Ayni şekilde 128 kişi yerine, 64 kişi üzerinden yapılacak olan elemelerden ana tabloya çıkan 6 kişi, iki özel davetli sporcu ve de 9 Haziran 2008 tarihinde ki dünya sıralamasındaki yerleri ile ana tabloyu hak eden 56 kişinin oluşturacağı 64 lük fikstür ile gerçekleşmektedir. Ancak asıl önemli olan ülke bazındaki katılımlardaki kısıtlamalardır.

Evet, her ülkeden Davis kupasına veya Federasyon kupasına en az bir kere katılmış teklerde en fazla 4 erkek ve dört bayan tenisçi, çiftlerde ise iki takımla katılabiliyor. Ülkeler kendi sıralamalarını istedikleri gibi yapabiliyorlar

Pekin olimpiyatları sırasında, tek ve çift erkekler, tek ve çift bayanlar tenis müsabakaları açık alanlarda ki sert zeminli kortlarda, 10 - 17 Ağustos tarihleri arasında 3 set üzerinden, final maçları ise erkeklerde 5 set üzerinden oynanacaktır. Başarılı oyuncuların altın, gümüş ve bronz madalya kazanacağı maçlarda, tüm oyuncular da dünya sıralamalarına katkıda bulunacak ATP veya WTA puanları kazanacaklardır.

Pekin’de Roger Federer ikince defa, Ana Ivanovic ise ilk defa seri başı olacaklar,
Bu güne kadar Olimpiyatların kraliçesi 2 altın (1984-88) ve bir gümüş (1992).ile Alman Steffi Graf idi. Bakalım değişecek mi?
Olimpiyatlarda en çok kazanan ülkelerin başında 15 altın madalya ile Amerika Birleşik devletleri, arkasında 12 madalya ile İngiltere, 5 madalya ile Fransa ve 4 madalya ile Almanya gelmekte.
Olimpiyatların ilk günlerinden beri tenis branşında altın madalya kazanan erkekler şöyledir:
2004 - Nicolas Massu (Şili)2000 - Yevgeny Kafelnikov (Rus)1996 - Andre Agassi (USA)1992 - Marc Rosset (İsviçre)1988 - Miloslav Mecir (Çek)1984 - Stefan Edberg (İsveç)...1924 - Vincent Richards (USA)1920 - Louis Raymond (Güney Afrika)1912 - Andre Gobert (Fransız) kapalı, Charles Winslow (G. Afrika) açık1908 - Arthur Gore (İngiltere) kapalı, Josiah Ritchie (GBR) açık 1904 - Beals Wright (USA) 1900 - Laurence Doherty (İngiltere)1896 - John Boland (Irlanda)
Bayanlarda ise: 2004 - Justine Henin (Belçika)2000 - Venus Williams (USA)1996 - Lindsay Davenport (USA)1992 - Jennifer Capriati (USA)1988 - Steffi Graf (Almanya)1984 - Steffi Graf (Almanya)...1924 - Helen Wills (USA)1920 - Suzanne Lenglen (Fransa)1912 - Edith Hannam (İngiltere) kapalı, M. Broquedis (Fransa) açık1908 - Gladys Eastlake-Smith (GBR) kapalı, Dorothea Lambert-Chambers (İngiltere) açık1904 – Müsabakalar yapılmamıştır1900 - Charlotte Cooper (İngiltere)1896 - Müsabakalar yapılmamıştır.
Bize gelince, birçok dalda olimpiyatlara katılıyor olmamıza rağmen henüz tenis’te katılmaya imkan bulamadık.
Ülke şampiyonluklarını her şeyden daha önemli gibi görmekten asıl önemli ve değerli olan dünya sıralamasının göz ardı etmişiz. Aslında zaten bu hedef için ne sponsorumuz, ne devlet desteğimiz, ne de arzumuz olmamış. Katılabilmiş olmanın bile çok önemli olduğu dünya çapındaki bu olaya tenis gibi özellikli bir branşta da katınılması için devletimizin yönlendirici ve destekleyici olması gerekmez miydi? Bereket sponsorsuz ama tenis aşığı örnek milli oyuncumuz İpek Şenoğlu ve de Tac kulübünün Özbek asıllı sponsorlu Milli oyuncusu Marsel İlhan bu yola başlarını koymuşlar; raketleri sırtlarında turnuva turnuva dolaşıp puanlarını toplamaya çalışıyorlar. Umarız ikisi de bu imkanı elde eder ve de en azından elemelere katılırlar.
Evet, tenis bireysel bir spor olmakla beraber, burada başarılı olanların başarısı ülkelerinin başarısı olmaktadır. Zaten bireysel sporlarda yalnız milli düzeyde elde edilen başarı artık başarı olmaktan çıkmıştır. Bunu anlayıp, hazmedip, hedef olarak koyduğumuzda muhakkak ki uluslararası arenalarda sesimiz daha çok duyulacaktır. Temmuz 2008