Bu Blogda Ara

29 Aralık 2017 Cuma

TENIS VE AHLAK

TENIS VE AHLAK
Ahlak,  içerik itibari ile  tutkuyu ve bireysel istekleri yok edip, modern günümüzde pek çok değişikliğe uğramaya yüz tutmuş olmasına rağmen, genel olarak insanlar arasında hiç bir  konuda hiç bir ayırım yapmadan ve herkese karşı DAİMA  iyilik, doğruluk, içtenlik, samimiyet, olgunluk, saygı, sevgi, anlayış, uyum ve nezaket içinde DAVRANMAKTIR.
Ahlak statik değildir, az da olsa değişebilir, gelişebilir.
Ahlak olgusunun özünü bozmadan yapılması gereken ve bizlere düşen görev aşırı uçlar arasında ortayı bulmaktır.
Günümüzde görülen ahlaki uygulamalara karşı yapılan söylem veya eylemler, aslında eski biçimine başkaldırmış yeni bir AHLAKLILIKTAN başka bir şey değildir.

Tenis, özel bir yaşam tarzının bir göstergesi ise, bu yaşam anlayışından kaynaklanan tutum ve davranışların kuralları, teknik veya ahlaki, ister yazılı olsunlar, ister yazısız, tenis’in  özü ve  temel taşlarını oluşturur. Yine unutmayalım ki, dünyada ilk oynanmaya başlandığı günden beri Tenis’te, TENİS’e özel,  uyulması gereken ve günümüzde de bazı vurdum duymazlardan dolayı birazda özlenen bir kaideler, kurallar ve AHLAK kavramı vardır. Genciyle, yaşlısıyla bunlara uyulduğunda Tenis daha’da güzelleşecektir. Ahlak, Spor ve Tenis daima  iç içe olmuştur. Öylede olmalıdır!

Eğer Tenis bugünlere dek yaşadı ve gelişti ise yaşamını kesinlikle bu önemli ve çok gerekli kavramlara borçludur.  Tüm tenis severlerin ve  ve özellikle gençlerimizin bu gerçeği daima hatırlamaları gereklidir.

Tenisin çok temiz, çok efendi, çok şık, çok asil ve çok BEYAZ bir spor olduğunu resimlerden hatırlıyorum: Daha ilk günlerinde tenis düzen ve uyum içinde yapılmaya başlanmış.
İzin alarak servis atışları,
Rakibin hazır olup olmadığının sorulması,
Her yapılan yanlış, hatalı, şanslı veya sert vuruş  sonrası özür dilenmesi,
Daima centilmence hareketler,
Seyircilerin oyun sırasındaki sessizlikleri,
Güzel hareketlerin alkışlanması gibi...

Bunları daha çok uygulanmaya başladığı yer olan WIMBLEDON törenlerinden ve uygulanan ritüellerden anımsıyoruz..
Bunlar da tenis ahlakının birer parçaları değil mi?

Ancak 1985 sonrası nerdeyse bir TENİS PATLAMASI sonunda Çok hızlı bir değişim yaşanıyor. Bu hız adaptasyon ve uyum zorluklarınıda beraberinde getirmeye başlıyor. Çok genç yaşlarda kazanılan şöhret ve servetler . Dolayısıyla kortlardaki hırçınlığı ve renkliliği biraz da hoş görmek lazım diye düşünüyorum.

Bütün bunlara karşılık bu sporun özünde TERBİYESİZLİK yok, seyirci, oyuncu, yöneticiler  KAİDELER DAHİLİNDE her şeye göz yumabiliyorlar, tolerans gösterebiliyorlar ama TERBİYESİZLİĞE asla: örneğin HİNGİS’in Rolland Garros Finalindeki düştüğü durumu ile raket kıran veya fırlatan oyuncular hiç affedilmiyor, seyirciler tarafından  yuhalanıyorlar bile... Ama artık kıpkırmızı tişört giyenlere hiçbir tepki gösterilmiyor, hatta belki  oyunlara renk getirdiği için sevilmeye ve zamana ayak uydurmaya başlanıyor.

Tenis’te en önemli kurallardan biri oyuncuların kort içinde hiçbir şekilde birbirleriyle muhatap olmamalarıdır. Yine örneğin, bir oyuncu hiçbir şekilde izinli veya izinsiz (ayrıca izin istemekte ayıptır, çünkü hakeme karşı aleni bir güvensizlik ve hatta kabalıktır) rakip oyuncunun bulunduğu sahaya giremez. En geçerli kararın hakemin kararı olduğu her kez tarafından kabul edilir ve edilmelidir.

Bunların aşılması ve Tenis’in, herkez tarafından sevilen, efendi, popüler ve ahlaklı bir Spor haline gelebilmesi için, Tenisin Türkiyede gelişmesini görmek için herkesin  her konuda el ele olması gerektiği bir gerçektir.
Yetki insanlara güç vermez, yapılması için görevler verir.


Saygılarımla

Necdet Kestelli
2017'de Güncellendi

Hiç yorum yok: