Bu Blogda Ara

30 Ağustos 2009 Pazar

KAVGASIZ TENİS

TENİS’TE KAVGAYA YER YOK
İster eğlence için oynanırken, isterse turnuvalarda, isterse de üst seviye oyuncuların katıldığı kulüpler arası lig müsabakalarında olsun Tenis’te kavga düşünülemez... Sebebi ne olursa olsun.

Tenis kavga arenası olmayıp, hiçbir zaman da, çoğu diğer sporlarda rastlandığı üzere benzer arenalara dönüşmemelidir. Tenis efendilik ve dostluktur. Biliniz ki, bırakın kavgayı, maç sırasında rakibinizin sahasına, top izine bakmak için dahi olsa, girmeye yeltenirseniz, bu hareketiniz tüm seyirciler tarafından ıslıklanır ve de hafızalardan kolay kolay da çıkmaz. Senelerin bir numarası Hingis’in başına gelenleri her halde hatırlıyorsunuzdur değil mi?

Bu ve buna benzer, kaide tanımayan davranışlar aslında tamamen tenisin özüne aykırıdır. Ve Tenis oynayan hiçbir kimsenin, bu beyaz sporu kirletmeye ve yozlaştırmaya hakkı yoktur.

Kim olursa olsun bu davranışlar içine girmiş, önce sporu, sonra kendilerini, sonra da temsil ettikleri kulüpleri küçülten bu oyunculara, katiyen uyarılarla vakit kaybetmeden ve en kısa zamanda önce kendi kulüpleri, sonra da federasyon tarafından, yönetmeliklere uygun gerekli cezai müeyyidelerin muhakkak uygulanması şarttır.
Haziran 2009

HAKEM OLMABİLMEK

HAKEM OLABİLMEK
Ben hakem değilim, ama çok hakemlik yaptım yoklukta... O zamanlar çoğumuzun da yaptığı gibi…
Hem de kule hakemliği... Kule olmuş, çizgi hakemi olmuş hiç fark etmezdi. Hem de büyük zevk alarak, aşk ile…

O zamanlar tenis federasyonu tarafından bu günlerde düzenlenenler gibi programlı ve cepleri yakan paralı kurslar yoktu. Hakemlik amatör işi idi. Bu gün ise, federasyona büyük girdi sağlayan bu kurslar sayesinde ihtiyacın çok üstünde, lisanslı performans oyuncu sayısının neredeyse yarısından fazlası kadar (# 1400) ve çeşitli düzeylerde hakemimiz olduğunu biliyoruz da, bu gidişatının sonunun nereye varacağını hiç düşünemiyoruz.

Hakemlikte önemli olan, yöneticilerin sertifikalarınıza bakıp görev vermesi değil, gösterdiğiniz performans ile size itimat edilmesidir. Hakemlerin görevi, kendilerine gösterilen bu itimada layık olarak maçların salimen bitmesini sağlamaktır, yoksa yasak savmak değildir. Bu, ayrıca çok özel bir duygu olup insanı ciddiyete sevk eder. Tabii görevlerini bilip önemine müdriklerse...

Hakemlik yapabilmenin ilk koşulu insan sarrafı olmaktan, dökülen terin değerini anlamaktan geçer. Sonra da çok, ama çok maç yöneterek çok tecrübe kazanmak gerekir...
Yorula yorula, belki de oyunculardan daha çok yorularak iyi hakem olunur ... Çünkü 200 km hızla giden bir topu ve onun düştüğü yeri doğru görebilmek ancak, çok yıpratıcı olsa da, her bir puanın önemini bilerek yüksek konsantrasyon ile sağlanabilir. Önemli olan topun içerde veya dışarıda olduğunu bağırmak ta değil zaten. Önemli olan Sizin o topları doğru gördüğünüze ve göreceğinize yöneticilerin ve oyuncuların baştan inanmasıdır. Hakemlik çok önemli durumlar dışında tek karar mercidir. Ancak bu yetkinin büyüklüğü orada ter döken oyuncuların haklarından fazla değildir. İşte bu mesuliyet hakemliği çok özen isteyen, çok onurlu bir meslek haline getirmektedir.
Haziran 2009

DESTEKSİZ BAŞARI

HAYRET Kİ NE HAYRET!
Evet, tenisçimiz İpek Şenoğlu artık göklerde, göğsümüzü de kabartarak…
Sağ olsun.
Ancak hayret ediyorum, bir sporcunun başarısını alkışlamak için yalnız Wimbledon’da üçüncü tura yükselmesi mi gerekiyordu?
Başarı bir günde mi kazanılıyor, bu seviyeye gelmek kolay mı sanılıyor acaba?
O’nu buralara kadar taşıyan, bundan önceki başarıları, aldığı ve kazandığı puanlar bu güne kadar insanların gözlerine neden hiç çarpmadı?
Düşünüyorum da bu denli özverili, sebatkar ve çalışkan bir sporcumuz daha önce fark edilip de yeterince maddi olarak desteklenseydi, acaba bu gün nerelerde olurdu?
Buradan her ilgilinin çıkarması gereken dersler olmalı değil mi?

Evet, Nerede destek? Nerede ilgili Bakanlık? Nerede GSGM? Nerede Federasyon? Nerede Sponsorlar? Nerede kulübü? Nerede bütün bu sorumlular? Neredeler acaba?
1 Temmuz 2009

EGELİ TENİS VETERAN DERNEĞİ - ETV FARKI

10 TL

Evet, bir tenis turnuvasının kayıt ücreti bu: sadece on lira… Kulüp içi turnuvası da olsa, kriz döneminde oyunculara bir katkı ne de olsa… Hem de her maç için yepyeni toplarla… Maçlar, kalabalık ve mutlu bir seyirci önünde hava serinlemeye başlayınca saat 20’de başlıyor ve en geç saat 24’te ışıklar kapatılıyor kimseleri rahatsız etmeden...

Genç bir kulüp olmasına rağmen, ETV kurulduğu günden beri, katiyen taviz vermeden uyguladığı kurallarıyla, yönetmelikleriyle, kulüp içi yaşantısıyla her konuda örnek ve öncü olmaya devam ediyor tenis camiasına! 

Kulüp tesislerinin içinde bulunduğu mahalleli komşular, ilk günlerde Balçova belediyesine durmadan şikayet yağdırıyorlarmış: Işıklar sabaha kadar yanıyormuş, gürültü yapılıyormuş, müziğin sesi çok yüksekmiş falan, filan… Aslında ETV yönetimi bunları yeniliğe tepkiden ve ne olacağının bilmemenin getirdiği reaksiyonlar olarak görüyordu.  Bu sayede sık sık ziyarete gelen polis ve zabıta ise ETV’nin düzeninden  dolayı teşekkür ederek ayrılıyorlarmış hep!  Ceza yüzü daha hiç görmemiş ETV... Bundan sonra da görmeyeceklerini en azından ben umuyorum.

“İnanmayacaksınız ama, aradan birkaç ay geçtikten sonra, değil şikayet edilmek, tersine mahalleye getirdiğimiz medeniyet dolayısıyla teşekkürler gelmeğe başladığı kulübümüze” diyordu üyeler… Işıklardan biri yanmasa, bir şey mi oldu diye merak bile ediyormuş mahalleli! Zamanla kulüp karşısında ki dairelerin balkonları yeni seyirciler ile  dolmaya başlamış. Tıpkı zamanın Kaymakamı ve Belediye Başkanının müdavimler arasına girdikleri gibi…
Evet, bu günde krizin getirdiği tüm olumsuzluklara karşı, ETV sporcularına destek olabilecek sosyal veya sportif her girişimi destekliyor. 10 liraya turnuva gerçekleştirerek: bir kutu  top parasına…
Galiba ETV farkı…

3 Temmuz 2009

Saygılarımla 

Necdet Kestelli

FEDERASYON bve DELEGE SİSTEMİ

DELEGE SİSTEMİ
Federasyon seçimleri için kabul edilmiş olan delege sistemi, tenise fayda sağlayacağına zarar verir niteliğe dönüşmüştür. Federe kulüp anlayışının kalktığı söylenmiş, Türkiye de ki tüm kulüpler kayıt altına alınmıştır.

Bu kulüplerin hepsi, takımları olsun veya olmasın tenis faaliyeti içindedirler. Hepsi de dernek statüsünde olup birinin diğerinden hiç bir farkı yoktur. Eskilikleri, üye sayıları, federasyonun faaliyetlerine katılma oranları bir ayrıcalık, mutlak bir üstünlük olmamalıdır.

Ayrıca, Bakanlık ve GSGM’nin zaten denetiminde olan tenis federasyonu, söylendiği gibi eğer özerk ise, gelecek seçim dönemini veya mali genel kurulu beklemeyip hiç zaman kaybetmemelidir. Kısa sürede yapılabilecek tek maddeli olağanüstü bir genel kurul ile bu güne kadar alışılmış delege sistemini değiştirmelidir. Taraf oldukları ve menfaatleri olabileceği için Tenis Okulları, Kurslar, Akademiler ve diğer sportif organizasyon şirketleri gibi kısmen de olsa delege listesi içinde bulunan bürokratik delegeler de bu düzenin dışına çıkarılmalıdır. Bütün bu değişiklikler özellikle tenis federasyonunda tenisin gelişimi için gereklidir. Buna karşılık kulüp dışı delegelerinde, her dönemde tenis camiasının oylarıyla seçilecek doğrudan ve fiilen tenisin içinde olan tenis insanları arasından seçilmeleri sağlanmalıdır.Başarıya odaklı her sağlıklı yapı için bu şarttır.
21 Temmuz 2009

MORAL

OYUNCUYA MORAL
Hep yapıyoruz, hep yaşıyoruz: Seyirci her zaman seyrettiği iki tenisçiden birini daha çok tutar, hele hele bu oyuncu ayni kulüpten, ayni şehirden, ayni ülkeden olup kendilerine çok yakınsa kazanması için her türlü desteği vermeye çalışır. Çalışır da ne olur? Tenisçi, arkasında çalıştırıcısı, arada sırada ve belli etmemeye çalışarak laf anlatmaya, işaretlerle talimat vermeğe kalksa da, aslında kortun içinde tek başınadır. Bu arada seyirci de, alkışlayıp, hadi, hadi’lerin yanında , çok iyi niyetle de olsa oyuncuyu motive etmek için kendine göre doğru, yanlış durmadan tavsiyelerde bulunur.

Sanıyorum ki elde olmadan heyecan içinde yapılan bu davranışlar oyuncuya faydadan çok zarar veriyordur. Çalıştırıcısı maç öncesi kendisiyle zaten yeterince konuşmuş… Maç sırasında da bazı hatırlatmalar yapmaya devam ediyordur. Kendisi ise zaten maça yeterince konsantredir.

Bu durumda oyuncu rahat bırakılsa da dikkati dağılmadan, kafası büsbütün karışmadan kendi oyununu oynayabilse diyorum. Seyircilerin destek olması tabii ki çok güzel ve gerekli, ancak bu destek hele hele çok genç oyunculara katiyen rahatsız etmeden verilmeli.
22 Temmuz 2009

TELEVİZYONLAR ve SPOR

SEYİRCİ Mİ ACABA?

Bu günlere kadar hep seyircinin önemini dile getirdik… Getirdik de ne değişti? Hala çok zayıf tribünler… Maalesef.

100.000 binlik bir futbol stadyumu dolsa da, seyreden sayısı milyonlarca … Neden? Tabii ki TV kanalları, yani televizyon…

Diyebilirsiniz ki “önce tribünler dolsun, sonra da TV’den isteyen herkes izlesin”… Bence mahsuru yok. Ancak sporumuz tenis henüz yeterince bilinmiyor, yeterince de ilgi çekmiyor… Belki de bireysel bir spor olduğu için…

O zaman bir şekilde bu ilgi yaratılmalı… Gazeteler, INTERNET siteleri, haber gurupları bu konuda etkin olmaya başladı. Yetiyor mu? Galiba henüz hayır…

O zaman Kanal D, CNN Türk, D Smart, NTV, SKY TV, Yeni Asır gibi kanalların bu işe bu günkünden çok daha fazla ilgi göstermelerini sağlayalım. Nasıl mı? Unutmayın Sponsorların en çok istedikleri görüntülerinin artması. Görüntü arttıkça Sponsor artıyor . Bu sayede TV yayınları gelişebilir, gelişmelidir de. Evet, seyirci ama önce Televizyon galiba… Kanal D, CNN Türk, D Smart, NTV, SKY TV, Yeni Asır’a sonsuz teşekkürler.
29 temmuz 2009

Necdet Kestelli

5. İSTANBUL CUP - 2009

İSTANBUL CUP” BİTTİ...

Evet, turnuva direktörü Sayın Coşkun Erginer’in dediğine göre, hazırlıkları sırasında ve turnuva haftası boyunca 400 kişinin çalışmasıyla ve sponsorların gücüyle organize edilen İstanbul Cup (WTA İstanbul Kupası), aldığımız izlenimlere göre başarı ile bitti.
Tüm ilgilileri kutlarken en başa, seyircilerden bile önce, D Smart ve CNN TV’yi koyarak kimseye haksızlık ettiğimi sanmıyorum.

Her iki kanalın da 3 büyük turnuvamızın en dişisini, o bir birinden heyecanlı tenis maçlarını hem kaliteli sunucular, hem de bir birinden değerli yorumcular ile hem naklen, hem de banttan yayın yaparak milyonlara taşıması bambaşka bir olaydı bence. Bu hizmetleri ile özellikle de bizim gibi İstanbul dışındaki tenis severlerin dualarını aldılar.

Evet, bu yaklaşım Tenisin ülkemizde de basamak atlamasında en büyük etken olacaktır. Yeter ki bundan böyle de, başka kanallara da örnek olarak, tenise bu denli yaklaşmaya devam etsinler.
7 Ağustos2009

Necdet Kestelli

TENİS ve FEDERER

FEDERER
Yaşantı, başarı ve rekorların bozamadığı bir kişilik…
Hassas, duygusal ve büyük bir atlet…
Emsalsiz bir Şampiyon…
Beyaz giysileri içinde kimselere yukarılardan bakmayan bir şöhret…
Yarışmacı ile insan arasındaki farkı çok iyi anlamış biri…
27 yaşında, bir ayağı dünyanın her yerinde, bir ayağı ise efsaneler arasında…
İşte Roger Federer.
12 Ağustos 2009

TENİS

AİLE BOYU TENİS
Tenis tabii ki kortlarda oynanır.
Ancak tenisin en güzel tarafı terinizi atıp maçınızı bitirdikten sonra soyunma odasında duşunuzu alırken duyduğunuz mutluluktur;
Kazasız belasız bu gün de tenis oynayabildiğiniz için şükretmenizdir;
Arkasından (tabii yalnız veteranlar için söylüyorum) oyunun yorumları ve ilgili esprilerle beraber soğuk bir biranın yudumlanmasıdır;
Neşe içinde hep beraber yemek yemektir;

Tabii her kulübe nasip olmasa da hafta sonları kulüp üyelerinin çoluk çocuk bir arada gezintilere çıkmalarıdır;
Mevsimine göre de kulüpte sucuk ekmek partileri yapmalarıdır.
Ve de bunları yaşayabilenlere tenis bambaşka ve vazgeçilemeyen bir hayattır.

Yeter ki bu dostluk ortamını yaratan tenisin kıymeti bilinsin…
26 Ağustos 2009

WEB BEYAZSPOR

Aleni Teşekkürler...

BEYAZSPOR tenis sitesini İzmir’de kurdum, geliştirdim, yaşattım ve görevini tamamladığına inandığım gün gelince de kapatmayı yeğledim.
Umarım gençler bu konuyu sonsuza kadar çok daha iyi bir şekilde götürürler.



“ Evet, Sitemizin Sayın Ziyaretçileri ve kıymetli Müdavimleri, Sevgili gıyaben dostlarım, Evet, idealist ve tamamen amatörce, kanımızca belki de biraz abartılı olarak, tenisi ve tenis dünyasını her yönüyle gündeme taşımak ve sevdirmek hedefi ile başlattığımız, ismini tenisin simgesi addettiğimiz  beyazlığından verip 19 Kasım 2004 yılında kurduğumuz BEYAZSPOR tenis sitemizi, iletişim dünyasında meydana gelen çok hızlı gelişmeler yanında, bu konuda uzman ve profesyonel çok değerli kuruluşların çoğalması sonunda, işlevini tamamlamış olduğunu düşünerek 3 Temmuz 2009 itibari ile kapatıyoruz. Bu süre zarfında, başta WEB MASTER’imiz Ersan Pakelgil olmak üzere, sitemize bir süre destek veren sevgili Sadun Ogan, Hamdi Büyükaltıntaş ve bu güne kadar emeğini yılmadan ve hiç aksatmadan vermiş olan Volkan Gönül’e minnettarım.
Tabii en büyük teşekkürüm yine de üşenmeden ve sabırla sitemizi sık sık tıklamış olan müdavim tenis severleridir.

Beyazspor sitesi kapanabilir, ancak tenisin beyazlığının hiçbir zaman yok olmaması en büyük dileğimdir.

Hepinizi seviyorum

Saygılarımla
Necdet Kestelli
10 Temmuz 2009

20 Ağustos 2009 Perşembe

SPORUN ve SPORCUNUN DEĞERİ

SPORUN DEĞERİ
Aslında Sporcunun değeri demek gerekirdi ama içime sinmedi… Sporcunun ne dahli, ne de suçu var bu konuda zaten…

Bir hedef var ve birde bu hedefe göre ciddi bir katılımla hazırlanmış bir proje…
Düşünce güzel…
Ve doğru’da… Yalnız biraz tutarsız gibi geldi bana…
Sporcu sayısı 824 (yalnız İzmir’den 83) Tenis sporu da unutulmamış bereket ve 10 kişilik kontenjan verilmiş: herhalde 5 erkek, 5 bayan… Kimler olduğunu öğrenebilsek bari…
Peki gönderilecekler ne kadar? Henüz erken biliyoruz… Daha önceki olimpiyatlara kaç kişi gönderilmiş? Biliniyordur da ama kim değerlendirecek?
Ön elemeye tabi tutulacak yine 824 sporcu: 2012’ye kim öle kim kala…Takip ve denetim olacakmış… Yine cak ve cekler…

Sporcuya para var, destek var… 406 Tl sporcu gereksinimi için destekse!
Aslında hedef yalnız 2012 Olimpiyatları değil, sürekli olmalıydı… Sporcu Sayısı 824 değil gerçekçi olmalıydı… Kişi başına 406 Tl değil, hiç olmazsa açlık sınırı rakamı olsaydı…
Federasyonlar sporcu sayısını ve isimlerini önermişler: önermezler mi? Üyelerine cazip görünecekler tabii ki. Peki, bunlar daha önce ne başarı göstermişler? … Çoğu bilinmiyor.

Dahası var…
1908 yılından beri (101 senede) ülkemiz sporcuları (devşirmeler dahil) 37 altın, 23 gümüş ve 22 bronz olmak üzere, toplam 82 madalya kazanabilmiş ancak!
33 Dalda yapılan müsabakalar da kazanılmış olan 37 altın madalyanın 28’si güreş dalından gelirken, güreş dışındaki 9 altın yalnızca 5 ayrı branştan: Atletizm, Halter, Tekvando, Boks ve Judo’dan gelmiş. Biz hala 26 branşta katılmak için hazırlanıyoruz…Hem de ciddi bir katılımla… İşte listesi:
Atletizmde 150 sporcu
Halterde 40
Atıcılık 17,
Badminton 15,
Bedensel Engelliler 61,
Boks 44,
Voleybol 76,
Bisiklet 22,
Hentbol 28
Judo 28,
Kürek 21,
Yüzme 50,
Tekvando 35,
Cimnastik 20,
Eskrim 16, G
Görme Engelliler 26,
Kano 18,
Okçuluk 18,
Sutopu 14,
Masa Tenisi 8,
Modern Pentatlon 6,
Tenis 10,
Binicilik 5,
Triatlon 4,
Yelken’de 4

Hayırlısıyla… Ne diyelim?

20.08.2009