Bu Blogda Ara

30 Ağustos 2009 Pazar

HAKEM OLMABİLMEK

HAKEM OLABİLMEK
Ben hakem değilim, ama çok hakemlik yaptım yoklukta... O zamanlar çoğumuzun da yaptığı gibi…
Hem de kule hakemliği... Kule olmuş, çizgi hakemi olmuş hiç fark etmezdi. Hem de büyük zevk alarak, aşk ile…

O zamanlar tenis federasyonu tarafından bu günlerde düzenlenenler gibi programlı ve cepleri yakan paralı kurslar yoktu. Hakemlik amatör işi idi. Bu gün ise, federasyona büyük girdi sağlayan bu kurslar sayesinde ihtiyacın çok üstünde, lisanslı performans oyuncu sayısının neredeyse yarısından fazlası kadar (# 1400) ve çeşitli düzeylerde hakemimiz olduğunu biliyoruz da, bu gidişatının sonunun nereye varacağını hiç düşünemiyoruz.

Hakemlikte önemli olan, yöneticilerin sertifikalarınıza bakıp görev vermesi değil, gösterdiğiniz performans ile size itimat edilmesidir. Hakemlerin görevi, kendilerine gösterilen bu itimada layık olarak maçların salimen bitmesini sağlamaktır, yoksa yasak savmak değildir. Bu, ayrıca çok özel bir duygu olup insanı ciddiyete sevk eder. Tabii görevlerini bilip önemine müdriklerse...

Hakemlik yapabilmenin ilk koşulu insan sarrafı olmaktan, dökülen terin değerini anlamaktan geçer. Sonra da çok, ama çok maç yöneterek çok tecrübe kazanmak gerekir...
Yorula yorula, belki de oyunculardan daha çok yorularak iyi hakem olunur ... Çünkü 200 km hızla giden bir topu ve onun düştüğü yeri doğru görebilmek ancak, çok yıpratıcı olsa da, her bir puanın önemini bilerek yüksek konsantrasyon ile sağlanabilir. Önemli olan topun içerde veya dışarıda olduğunu bağırmak ta değil zaten. Önemli olan Sizin o topları doğru gördüğünüze ve göreceğinize yöneticilerin ve oyuncuların baştan inanmasıdır. Hakemlik çok önemli durumlar dışında tek karar mercidir. Ancak bu yetkinin büyüklüğü orada ter döken oyuncuların haklarından fazla değildir. İşte bu mesuliyet hakemliği çok özen isteyen, çok onurlu bir meslek haline getirmektedir.
Haziran 2009

Hiç yorum yok: